Birkaç gün şöyle nefis, tatlı mı tatlı bir çocuk romanı bana eşlik etti. Beraber yolculuk yaptık, parkta oturduk, birkaç akşam birlikte kahve içtik. Melisa’dan bahsediyorum, Sevim Ak’ın yeni kitabı Gökkuşağı Yazı’nın kahramanı olan küçük arkadaşımdan.
Sevim Ak, daha önce Horoz Adam ve
Korsan kitabında duyma engelli bir çocuğun serüvenini konu edinmişti. Gökkuşağı
Yazı’nda da Göksu ve Fidan karakterleriyle özel durumu olan ya da engelli
çocuklar ve yakınları için bir pencere açıp okurlarında farkındalık oluşturmaya
çalışmış. Bu kitapta kıvrak zekâsı, farklı algıları, yaratıcılığı ve herkesin
baktığı yere bakıp herkesin gördüklerini görmeyen özgün kişiliğiyle Göksu
sayesinde otizmli bir çocuğun dünyasına dokunuyor. Göksu gibi sıra dışı, özel
bir kardeşe sahip olmanın aile hayatına ve bireysel yaşama getirdiği sorumluluk
ve zorlukları da abla Melisa gözünden dile getiriyor.
Kitabın ana kahramanı, sorumluluk
abidesi bir kız, Melisa. Henüz on bir yaşında olmasına rağmen yaşından büyük
işlerin üstesinden geliyor. Yetişkinlerin bile farkında olmadığı sorumlulukları
o üstleniyor. Dört yıldır, ayaklarına paten takılmış gibi sürekli hareket eden,
haylaz, yarı otizmli kardeşi Göksu’yla ilgilenmek zorunda kalmak birden
büyütmüş onu, anaç bir çocuk olup çıkmış Melisa. O, pek çok şeye anlayış
gösteren, olgun bir abla. Kardeşinin hayatı algılayış biçimini farklı ve özel
buluyor, onu aşağılamıyor, küçük görmüyor hatta onun zekâsına ve yeteneklerine
hayranlık duyuyor. Meşgul bir iş kadını olan annesinin, özgür yaşamayı seven
babasının hayatlarında bıraktığı boşluğu o tamamlıyor. Kardeşine ve kendisine
yetişemedikleri için anne ve babasını yargılamıyor da üstelik. Yüksünmeden, sevgiyle
ve fedakârca yapıyor, ne yapıyorsa. Kardeşinin dur durak bilmeyen istekleri ve
enerjisi onu bezdirmiyor. Kendi istek ve ihtiyaçlarını öteleyerek kardeşininkileri
önceliyor. Çünkü bir çocuk kalbinin duruluğuyla bakıyor yaşama. Türlü
tehlikelerle başını derde sokan Göksu’ya karşı benimsediği ‘kurtarıcı’ rolü
esasen Melisa’nın yaşama sebebi ve gayesi. Melisa, yetişkinlerin sıklıkla
yaptığı bir şeyi yapmış; yaşamını etrafındakilere ‘adamış’. Kendini böyle iyi
hissediyor, kendine ve hayata bu sayede güven duyuyor. Gözleri görmeyen
arkadaşı, Fidan’a da yardım ediyor, hırçın fil Bubik’in dilinden anlayan
dedesine de… Aldığı sorumlulukların üstesinden gelmek onu onurlandırıyor.
Dedesiyle birlikte hayvanat
bahçesine gittiği bir gün, Melisa’nın düşmesi ve iki bacağının birden çatlaması
romanın kırılma noktasını oluşturuyor. Kurgu, bu olaydan sonra yeni bir akışa
giriyor ve bir çocuğun kendi kişiliğini inşa ediş serüveni başlıyor. Sürekli
insanlara yardım eden Melisa, bir gün kendisi yardıma ihtiyaç duyarsa neler
olur? Olumsuz görünen bu olay, Melisa’nın düşüncelerini ve etrafında
alışılagelmiş şeyleri değiştiriyor. Bu sayede o, değer verdiği için değil,
değerli olduğu için ilgi görmenin tadına varıyor. Kendini başkalarına yardım
ederek ifade edip tanımlama fırsatı bulmuş olan küçük kız, insanların o olmadan
da işlerini yürütebilmesine şaşıyor önce. Eksik kalacağını düşündüğü işler,
kendisi yapmasa da bir şekilde tamamlanıyor ve yoluna giriyor. Mesela, ablası
kardeşini takip etmeyi bırakınca annesi görevi devralıyor, Göksu etrafına ve
kendine zarar vermekten vazgeçiyor, otizmi geriliyor. Ama Melisa bunları
gözlemledikçe boşluğunu çabucak doldurdukları için yakınlarına kırılıyor. Varlığını
ve ne için yaşadığını sorgulamaya başlıyor. Otistik olduğu hâlde, Göksu’nun
bile yaptığı tüm işlerde kendine ait bir iz bıraktığını görüyor. Kendince
giyiniyor, yemek yiyor, odasını süslüyor Göksu. Oysa birey olarak Melisa’nın izini
taşıyan hiçbir şeyi; kendi zevkleri, istek ve hayalleri yok. Özgün bir kişilik
oluşturmak için artık kendi adına bir şeyler yapması gerektiğini fark ediyor.
Melisa’nın hayatındaki eksikliği
görmesinde, rahatsızlığı sırasında tanıştığı ve ilgi duyduğu Kaykaycı çocuk,
Barış’ın da rolü büyük. Romandaki sürpriz gelişmeler, Barış’ı, Melisa’nın çok
yakınına getiriyor. Barış’ı tanırken, onun ilgi ve zevklerini fark ettikçe,
onunla kendini kıyaslama şansı buluyor Melisa, kendini tanımaya başlıyor, kendi
hakkında bildikleri de değişiyor. Aslında Barış’ın aile hayatında, yolunda
gitmeyen şeyler olduğunu, babasının seçimlerinden dolayı sıkıntılar
yaşadıklarını sonradan öğreniyor. Hatta ailece Barış’a ve ailesine yardım
etmek, onların sorunlarını çözmek, hüzünlerini gidermek için seferber
oluyorlar.
Kitapta Melisa dışındaki
karakterler de öne çıkan özellikleriyle iyi işlenmiş. Anne evde çalışan, çok
sigara içen, aldığı elbiseleri bile giymeye vakti olmayan meşgul bir iş kadını;
baba seyahat etmeyi, dışarda yaşamayı seven ve kendince zevkler edinmiş bir iş
adamı; teyze neşeli ve coşkulu bir kadın; dede yem fabrikasında çalışırken
hayvanat bahçesindeki fil Bubik’in dilinden anladığını keşfetmiş, satranç
meraklısı bir adam; anneanne güzel yemekler yapan bir kadın. Barış’ın babası
Abbas Bey de insanlara yardıma ömrünü adamış bir adam. Gözleri görmese de iyi
masal anlatan, renkli bir arkadaş, Fidan; özel zevk ve istekleri olan, oldukça
yaratıcı bir kardeş, Göksu. Doğmamış kardeşleri adına başka başka ilgi
alanlarına sahip olmuş, ilginç bir çocuk Barış. Kısacası romanın diğer
kahramanları da güzel ve özel insanlar. Ayrıca kitap, abla kardeş, anne baba çocuk,
teyze yeğen, dede torun ilişkileri için de ideal modeller ortaya koyuyor.
Gökkuşağı Yazı, süreç, sebep-sonuç
ilişkileri ve olayların kişiler üzerindeki duygusal yansımaları bakımından iyi
kurgulanmış bir kitap. Bir çocuk kitabının başarılı olabilmesi için anlatımın, yetişkin
dünyasının tepeden bakışından sıyrılarak çocuk dünyasının içinden
seslenebilmesi gerekiyor. Yazar Gökkuşağı Yazı’nda bunu başarmış. Melisa’nın
kardeşi ve arkadaşlarıyla oynadığı oyunlar, kek hamurundan heykeller, bahçede kitap
okuyup resimlemeler, hikâyedeki bazı mutlu anların gökkuşağı ile taçlanması
gibi ayrıntılar çocuk dünyasının en doğal renklerini ve tatlarını taşıyorlar. Sevim
Ak, bence çocuk gerçekliğini çok iyi yakalayan bir yazar. Yaşamı ve
etrafındakileri olduğu gibi yargısız, sorgusuz kabullenen, masum ve elindeki
imkânlarla mutlu, değişime açık çocuk kahramanlar yaratıyor. Onun kitaplarının
en güçlü yanlarından biri de, çocuk dünyasının duygu ve düşüncelerini,
imgelerin dilinden okuyucuya hissettiren sağlam bir üslupla yazılmış olmamaları.
Gökkuşağı Yazı’nda kurgunun zemininde akan ve her yaştan okurun payına düşeni
alabileceği mesajlar var. Böyle bir derinlik, tasvir ve imgelerle ince ince işlenerek
üsluba da şekil vermiş. Bu nedenle okumanın tadı damağınızda kalıyor.
Çoluk çocuk herkese Melisa’yla ve
romanın diğer kahramanlarıyla tanışmanızı öneririm. Gökkuşağı Yazı biz
yetişkinlerin dünyasına da kendimizi seyredebileceğimiz bir ayna tutuyor. İster
inanın, ister inanmayın biz olmasak da dünya dönüyor. Başkalarına adanmış bir
yaşamdan birey olmaya giden yolda yürürken Melisa hiç de yalnız değil.
Tuba Dere, Ayraç Dergisi s. 81'de yayınlanmıştır.
Sevim Ak, Gökkuşağı Yazı, Günışığı Kitaplığı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder