Yazar Mustafa Kurt’u eleştiri/
inceleme türündeki Anlamı Aramak, Mürekkebin İzinde, Anlama Arzusu, Serbest Okuma
ve şiir üzerine yazdığı Çağdaş Türk Şiirinde Modernizmin İmgeleri adlı
kitaplarıyla tanıyoruz. Kurt, sözünü ettiğimiz bu eleştiri ve inceleme
eserlerinin ardından Kayıp Kayıt dergisinde “Susanları Anlamak İçin Sözlük”
başlığı altında bir dizi yazı yayımlamaya başlamıştı. Bu yazılar geçtiğimiz
günlerde Seslerden Uzakta adıyla
Çolpan Kitap tarafından kitaplaştırıldı.
Mustafa Kurt 2002 yılında
yayımlanan Sokaklarda Seksekler adlı iyi
bir öykü kitabının da sahibi. Yazar, Seslerden Uzakta ile yıllar evvelinde
bıraktığı kurguya dönüş yapmış, sözlük olarak tanımladığı bu eserinde estetik
bir tavır ve üslupla yazdığı metinlerin, fragman, yer yer aforizmaların yanı
sıra küçürek öyküler de kaleme almış.
Seslerden Uzakta’da “Hâlce” adını verilen (sanırım eskilerin lisânı
hâl dediği) kadim bir dilin varlığından söz ediliyor. İlk bölümde bu dilin
kelimelerinden bir sözlük oluşturulmuş, kalbe dokunan sözler bunlar. Yazar kitabının
başında, Ahvâl bölümünde, esere konu olan “susan” kimseleri yahut Hâlce’ye
vakıf olanları sıralamış; esasında kelimeleri de Hâlce bilenlerin, onu
kullananları hâlleri üzerinden tanımlamış. Başını önüne eğip susmanın, birinin
koluna girip yürümenin derin anlamları var Hâlce’de. Biraz da kendi kendine
konuşmak ya da iç sesini duymak Hâlce, bunu da “...ey ruhum” hitaplı
cümlelerden anlıyoruz. Bu dildeki en önemli hâl susmak. Ama Hâlce’de böyle bir
kavram yok. Çünkü söz konusu dili bizatihi susmak ve susmanın yüklendiği
anlamlar oluşturuyor.
Kurt, dille ilgilenen, anlam
üzerinde düşünen bir yazar, Seslerden
Uzakta ile okurunu da anlam üzerinde düşünmeye davet ediyor. Kitabın
başında “Şimdi herkesin çok konuştuğu bir çağda ve içeriden gelen seslerin her
an yitip gittiği bir dünyada, Hâlce öğrenmeye istekli olanlar için yola
çıkıyoruz.” diyor. Belli ki Hâlce’nin sözlüğü öncelikle bu dili bilmeyen ve
anlamayanlar için yazılmış. Bu bir mânâ yolculuğu ama kendi içinde dilemmasını
da taşıyor, çünkü bunu yaparken yazar yine dili ve kelimeleri kullanılıyor. Anlam,
kendi oluşunda devinen bir denizken bir bakıma onu alıp sözün kıyılarına
çıkarıyor. Biz de kendisiyle birlikte hem bu iletişim yolunun kavramları hem de
hâle denk düşen kelimeler ve onların içeriği hakkında kafa yoruyoruz. Bir de
içimize ‘yoksa söz yani konuşmak mâna denizindeki o derin anlamı eksiltiyor mu’
diye kuşku tohumları serpiliyor. Kitapta bu dil üç ayrı yerde “Yeni Bir Dil: Hâlce”,
“Seslerden ve Gözlerden Uzak: Hâlce” ve “Susmanın Ötesinde: Hâlce” olarak
farklı biçimlerde tanımlanmış. Tanımlar söz konusu dili öğrenenlerin kat ettikleri
mesafeyi gösterir gibi. Her durakta Hâlce’ye yeni bir açılım getiriliyor.
Sözlükte susmanın çeşitleri ya da
çeşitli hâlleri anlatılıyor. Sanki hep gördüğümüz ve kanıksadığımız bir tabloya
yeniden ve dikkatle bakmamızı istiyor Kurt ve bize -boşluklarda gizli- fırça
darbelerini gösteriyor. Büyük laflar ederek yapmıyor bunu üstelik. Hâlce’nin
gizemine yaraşır şiirsel bir dil ve anlatım tekniği kullanmış. Lafı fazla
dolandırmadan, oldukça nahif ve zarif söylemiş. Kısa yazmanın güçlüğü malumumuz.
Ama yazar bu zorluğun üstesinden kolayca gelmiş görünüyor. Metnini
durulaştırmış. Anlamı bir avuç sözcüğün içine yüklemiş, okurun içine
bırakıveriyor.
İlk bölümdeki metinlerde
“Geçenlerde hâl diliyle konuşan iki insan gördüm.” gibi cümlelerle anlatılan küçürek
öyküler yer alıyor. İkinci bölüm “Karşılaşmalar” tamamen küçürek öykülerden
oluşuyor. Buradaki metinlerin başlıkları bile oldukça şiirsel. Öyküler iri birer
üzüm tanesi gibiler, içleri dolu, lezzetleri yerinde, çok şey söylüyor ama
yorumu okura bırakıyorlar.
Seslerden Uzakta çağrışımlı, çok
katmanlı, zengin bir kitap. Bir kitap kurdu, çok iyi bir okur olduğunu
bildiğimiz yazar, karşısında kendisi gibi esaslı okurlar istiyor. Metinlerin
büyük bir kısmında başka edebi metinlere, şâir ve yazarlara göndermeler yaparak
anlamı derinleştirmiş. Aşina olduklarımız yahut ilk kez okuduklarımız var. Bunlar
araştırıp bulmak bize düşüyor.
Çabuk okunan bir kitap Seslerden Uzakta. Su gibi akıp gidiyor,
okurunu yormuyor. Ama Hâlce bu kadar kısa zamanda öğrenilecek bir dil değil, bu
metinler de tek seferde okunup bitirilecek gibi değil. Kitabı başucunuza koyacak,
ara sıra açıp tekrar tekrar okuyarak sözün içinizde demlenmesini
bekleyeceksiniz. Ee hâl ehli olmak ve Hâlce bilenleri anlamak o kadar olmasa gerek.
Bu yazı Hece Dergisi s. 305'te yayımlanmıştır.