Geçtiğimiz yılın bol kahkahalı
romanlarından biriydi bence Sibop. Romanı merakla, güle eğlene, bir solukta
okumuştum. Yakın bir tarihte kitabı yeniden gözden geçirdim. Çünkü öyküleriyle
tanıdığımız Başar Başarır’ın ilk romanı Sibop, ikinci kez yazarına -bu defa
roman dalında- Yunus Nadi Ödülü getirdi.
Başarır romanında sanattan,
bilimden, teknolojiden, mekanikten az çok anlayan, yeri gelince hepsinin
terminolojisini laf ebeliğine seferber eden, bilmiş ama bir baltaya sap olamamış
bir karakter yaratmış: Orhan. Argoda, uygun olmayan bir ortamda yapılmaması
gereken şeyleri yapan anlamına gelen sibop da Orhan’ın lakabı. Yazar neden
kitabına böyle bir isim seçmiş? Önce tuhaf geliyor (Hamdi Alkan’ın Gazman tiplemesini
çağrıştırıyor), okudukça sebepleri kavrıyorsunuz. Kitabın aşağı yukarı klişe
bir kurgusu var. Orhan, Hukuk Fakültesini bitirdiği hâlde, adalete inancını
kaybettiği için avukat olamayan, evde ablasının kurduğu şirket üzerinden para
kazanmaya çalışan, diplomalı bir işsiz. Annesi gibi baskın bir karakter olan ablası
Nebahat’le aynı evde yaşıyor. Ara sıra onlara konuk olarak gelip gitmek
bilmeyen, iyi saatte olsunlara karışmış bir de halaları var (kitabın bence en
renkli tiplemesi). Çok karışanlı bir hayat Orhan’ınkisi, evdeki mevcut kadroya laf
yetiştirmek yetmezmiş gibi mezarından vara yoğa söylenen annesine de ara sıra
dil dökmesi gerekiyor. İnsanlardan korkmak, onlara iyi davranamamak, bir de
hazır cevaplık Orhan’la Nebahat’e anneden yadigâr. Zaman zaman kara mizaha da dönüşebilen
mizah anlayışı ise Orhan’ın uyum sağlayamadığı hayata katlanabilme biçimi.
Kendisini “Cihangir çiyanı”,
“acemi kolpacı” olarak nitelendirse de iyi bir adam Orhan, hiç gizlisi saklısı
yok, ne varsa dilinde; kimseye bir faydası dokunmuyor ama zarar da vermiyor,
hayatta kaybettiğini baştan kabullenmiş, belki de aşkta kazananlardan olmaya
çalışıyor. Bir gün feysbuk yoluyla tanıştığı Aslı’yla, ne olduğunu anlayamadan
evleniveriyor. Evliliklerinin ilk günleri aşkla dolu, mutlu, umutlu geçiyor,
ancak kısa bir süre sonra Aslı ortalıktan kayboluyor. Evlilikten önce bir evin
tenhalığında, etliye sütlüye karışmadan yaşayan Orhan’ın hayatı, karısının kaybolmasıyla
birden arapsaçına dönüyor. Ayrılık yüzünden acının dibine vurması bir tarafa,
hayatına beklenmedik olaylar ve insanlar giriyor. Orhan Aslı’nın kayboluş
sırrını çözüyor ama bu arada kendini tutamayıp Sami Abi’nin önünde ağlayınca
adı “Sibop Orhan”a çıkıyor. Olaylar zincirine acemice işlenmiş, bir yandan da
komik, Necip Tekbulut cinayeti ekleniyor; işin içinde büyük paralar dönüyor, olan
bitenin aslında Aslı’nın babasının yani eski tiyatrocu Kerim’in hikâyesine
dayandığı anlaşılıyor. Yazar kurgunun temelinde yatan geçmiş olayları okura, kronolojik
akış içerisine yerleştirdiği geriye dönüş bölümleriyle aktarıyor. Bu işte karı-koca-kardeş
tiyatrocuların (bize ünlü tiyatrocu bir aileyi hatırlatıyor), müvekkilinin aile
sırlarına vakıf, her türlü dolabı çevirmeye müsait avukatların, Şükrü Yosun
gibi yeni türedi, ensesi kalın inşaat zenginlerinin, mafyanın parmağı var. Olaylar
barda tehdit, haneye baskın gibi polisiye film sahneleriyle renkleniyor. Hikâye,
onlar ermiş muradına denebilecek bir sonla nihayetleniyor.
Sibop’ta evlere şenlik tipler var:
Detay Haşmet, Sami Abi, Yosunlar İnşaat’ın sahibi Şükrü Bey gibi üç kâğıtçı tipler,
dünya batsa üste çıkmanın yolunu bulacak Tekcan gibiler, yerinden kalkmadan
âlemi takip eden Nebahat gibi internet bağımlısı bilgeler, Şule ve Oruç gibi işini
bilen ama aydın geçinen ünlüler; özü, sözü bir Başrol Hamdi ve karakter
oyuncusu Kerim gibi düzgün adamlar, konuşup kendi derdini anlatamayan, okura
hep Orhan aracılığıyla aktarılan Aslı gibi masumiyet abidesi kadınlar. Kamu
malını kişisel çıkarları için kullanmaya teşebbüs edenler, amaçlarına kutsal
ideal süsü vermiş menfaatçiler, doğru söylediğini iddia eden yalancılar, kısaca
iyiler ve kötüler var. Yazar, memleketin son model insan profilinin karakteristik
tiplerinden bir derleme yapmış. Kişilerdeki bu seçim, romanı hem çok sesli hem
de çok renkli kılmış. İlginçtir, romanda farklı çevrelerden, farklı
kişiliklerde birçok kahraman yer alıyor, her birinin kendine özgü bir sesi var.
Yazarı öncelikle gözlem yeteneğinden ve tespitlerindeki isabetten ötürü
kutlamak gerek. Kurgunun kronolojik ve geriye dönüşlü anlatım zamanları kendine
ait bir atmosfer derinliği taşıyor. 70’li yılların anlatıldığı bölümler dönemin
ruhunu, o günkü insanın yaşam biçimini, dünya görüşünü ve ahlak anlayışını
yansıtarak okura günümüzle geçmişi kıyas şansı veriyor.
Kitabın en orijinal yanı, hiç
kuşkusuz dili. Başarır romanını popüler bir üslupla, sosyal medya diliyle (buna
youtuber ağzı mı desek?) örmüş. Anlatıya yer yer kabalaşan, iğrençleşmekten
çekinmeyen, sert, eril, argo bir dil, küfürbaz bir erkek sesi hâkim. Önüne
gelene öfkelenen, rahatça kabalaşıp sövebilen, ikiyüzlü davranmaktan çekinmeyen
günümüz insanının farklı toplumsal katmanlardaki temsilcilerini görüyoruz
Sibop’ta. Barmeni de büyük şirket patronu da mafyası da aydın geçineni de aynı
dille ‘konuşuyo’. Üstelik bu üslup yalnızca diyaloglarda ortaya ‘çıkmıyo’,
romanın anlatım dili onun üzerine kurulmuş. Olaylar Orhan’ın iç konuşmalarıyla
aktarılıyor, bir anlamda yazar okurla sohbet ediyor. Bizzat Orhan’ın üslubu bu;
imlayı hatta kesik, kopuk cümleleriyle grameri bile zorlayan bir Türkçe. Kitabın
bir yerinde kahramanına “…beni ve bozuk ağzımı bağışlayınız. Açık saçık
konuşuyorsam, derdimi açık seçik anlatabilmek içindir.”[1]
dedirterek okurdan özür dilese de bu anlatım dili, yazarın bilinçli seçimi. Başarır
edebi olmayan bir dille bir edebiyat eseri yazmış. Dikkat edilirse geçmişin
tozlu sayfalarına dönüldüğünde üslup birden değişiyor. Sanırım bu noktada, kuralları
ihlal ederek değişen, başka bir anlaşma biçimine dönüşen bu dilin yaşamımızı nasıl
biçimlendirdiğine bakmak gerek. Kullanılan dil, zihniyetin temsilcisidir. Böyle
düşününce kitabın ismini de bir gönderme saymak mümkün. “Reytingini düşük
bulmak”, “RT almak” gibi güncel tabirlerin yanı sıra Orhan’dan ve halasından
işittiğimiz yerel atasözü ve deyimlerin anlatımı zenginleştirdiğini de
söylemeden geçmeyelim.
Yazar romanında öncelikle adalet
olmak üzere aşk, aile, etik, şehircilik, mimari, sanat ve tiyatro/oyunculuk
gibi kavramları ironiyle sorgulayıp yorumluyor. Aslı ile Orhan’ın evlilikten
beklentileri de kadın ve erkeğin ayrıştığı noktaları göstermek bakımından
manidar. Zaten Aslı’nın masumiyeti ve idealizmi (babasının vasiyetine karşı gösterdiği
hassasiyet) de Orhan için yabancı. Çünkü Orhan akışın dışında kalsa bile
bugünün insanı. Sibop bence, erdemli olsa da çalışmayı ve savaşmayı göze
alamadığı için hayatın kıyısında kalanlarla ‘anasının gözü olmadığı’ için susturulan
masumların, ekonomik ve siyasi gücü ele geçirerek dilediğince at koşturanlara
karşı verdiği sessiz mücadeleyi anlatıyor. Savaşın kazananı baştan belli ama
sonunda adaletin tecelli edeceğine de güvenmek gerek. Kaybetmiş gibi görünen
taraf ise evinde, huzur içinde, deli gibi sevdiği karısının yanında içkisini
yudumluyor ne de olsa “galip sayılır bu yolda mağlup”.
Tuba Dere- Ayraç Dergisi s.102'de yayınlanmıştır.
Başar Başarır, Sibop, Can Yayınları