16 Mayıs 2018 Çarşamba

Değişen İnsanın Dili: Sibop


Geçtiğimiz yılın bol kahkahalı romanlarından biriydi bence Sibop. Romanı merakla, güle eğlene, bir solukta okumuştum. Yakın bir tarihte kitabı yeniden gözden geçirdim. Çünkü öyküleriyle tanıdığımız Başar Başarır’ın ilk romanı Sibop, ikinci kez yazarına -bu defa roman dalında-  Yunus Nadi Ödülü getirdi.
 
Başarır romanında sanattan, bilimden, teknolojiden, mekanikten az çok anlayan, yeri gelince hepsinin terminolojisini laf ebeliğine seferber eden, bilmiş ama bir baltaya sap olamamış bir karakter yaratmış: Orhan. Argoda, uygun olmayan bir ortamda yapılmaması gereken şeyleri yapan anlamına gelen sibop da Orhan’ın lakabı. Yazar neden kitabına böyle bir isim seçmiş? Önce tuhaf geliyor (Hamdi Alkan’ın Gazman tiplemesini çağrıştırıyor), okudukça sebepleri kavrıyorsunuz. Kitabın aşağı yukarı klişe bir kurgusu var. Orhan, Hukuk Fakültesini bitirdiği hâlde, adalete inancını kaybettiği için avukat olamayan, evde ablasının kurduğu şirket üzerinden para kazanmaya çalışan, diplomalı bir işsiz. Annesi gibi baskın bir karakter olan ablası Nebahat’le aynı evde yaşıyor. Ara sıra onlara konuk olarak gelip gitmek bilmeyen, iyi saatte olsunlara karışmış bir de halaları var (kitabın bence en renkli tiplemesi). Çok karışanlı bir hayat Orhan’ınkisi, evdeki mevcut kadroya laf yetiştirmek yetmezmiş gibi mezarından vara yoğa söylenen annesine de ara sıra dil dökmesi gerekiyor. İnsanlardan korkmak, onlara iyi davranamamak, bir de hazır cevaplık Orhan’la Nebahat’e anneden yadigâr. Zaman zaman kara mizaha da dönüşebilen mizah anlayışı ise Orhan’ın uyum sağlayamadığı hayata katlanabilme biçimi.  

Kendisini “Cihangir çiyanı”, “acemi kolpacı” olarak nitelendirse de iyi bir adam Orhan, hiç gizlisi saklısı yok, ne varsa dilinde; kimseye bir faydası dokunmuyor ama zarar da vermiyor, hayatta kaybettiğini baştan kabullenmiş, belki de aşkta kazananlardan olmaya çalışıyor. Bir gün feysbuk yoluyla tanıştığı Aslı’yla, ne olduğunu anlayamadan evleniveriyor. Evliliklerinin ilk günleri aşkla dolu, mutlu, umutlu geçiyor, ancak kısa bir süre sonra Aslı ortalıktan kayboluyor. Evlilikten önce bir evin tenhalığında, etliye sütlüye karışmadan yaşayan Orhan’ın hayatı, karısının kaybolmasıyla birden arapsaçına dönüyor. Ayrılık yüzünden acının dibine vurması bir tarafa, hayatına beklenmedik olaylar ve insanlar giriyor. Orhan Aslı’nın kayboluş sırrını çözüyor ama bu arada kendini tutamayıp Sami Abi’nin önünde ağlayınca adı “Sibop Orhan”a çıkıyor. Olaylar zincirine acemice işlenmiş, bir yandan da komik, Necip Tekbulut cinayeti ekleniyor; işin içinde büyük paralar dönüyor, olan bitenin aslında Aslı’nın babasının yani eski tiyatrocu Kerim’in hikâyesine dayandığı anlaşılıyor. Yazar kurgunun temelinde yatan geçmiş olayları okura, kronolojik akış içerisine yerleştirdiği geriye dönüş bölümleriyle aktarıyor. Bu işte karı-koca-kardeş tiyatrocuların (bize ünlü tiyatrocu bir aileyi hatırlatıyor), müvekkilinin aile sırlarına vakıf, her türlü dolabı çevirmeye müsait avukatların, Şükrü Yosun gibi yeni türedi, ensesi kalın inşaat zenginlerinin, mafyanın parmağı var. Olaylar barda tehdit, haneye baskın gibi polisiye film sahneleriyle renkleniyor. Hikâye, onlar ermiş muradına denebilecek bir sonla nihayetleniyor. 

Sibop’ta evlere şenlik tipler var: Detay Haşmet, Sami Abi, Yosunlar İnşaat’ın sahibi Şükrü Bey gibi üç kâğıtçı tipler, dünya batsa üste çıkmanın yolunu bulacak Tekcan gibiler, yerinden kalkmadan âlemi takip eden Nebahat gibi internet bağımlısı bilgeler, Şule ve Oruç gibi işini bilen ama aydın geçinen ünlüler; özü, sözü bir Başrol Hamdi ve karakter oyuncusu Kerim gibi düzgün adamlar, konuşup kendi derdini anlatamayan, okura hep Orhan aracılığıyla aktarılan Aslı gibi masumiyet abidesi kadınlar. Kamu malını kişisel çıkarları için kullanmaya teşebbüs edenler, amaçlarına kutsal ideal süsü vermiş menfaatçiler, doğru söylediğini iddia eden yalancılar, kısaca iyiler ve kötüler var. Yazar, memleketin son model insan profilinin karakteristik tiplerinden bir derleme yapmış. Kişilerdeki bu seçim, romanı hem çok sesli hem de çok renkli kılmış. İlginçtir, romanda farklı çevrelerden, farklı kişiliklerde birçok kahraman yer alıyor, her birinin kendine özgü bir sesi var. Yazarı öncelikle gözlem yeteneğinden ve tespitlerindeki isabetten ötürü kutlamak gerek. Kurgunun kronolojik ve geriye dönüşlü anlatım zamanları kendine ait bir atmosfer derinliği taşıyor. 70’li yılların anlatıldığı bölümler dönemin ruhunu, o günkü insanın yaşam biçimini, dünya görüşünü ve ahlak anlayışını yansıtarak okura günümüzle geçmişi kıyas şansı veriyor.


Kitabın en orijinal yanı, hiç kuşkusuz dili. Başarır romanını popüler bir üslupla, sosyal medya diliyle (buna youtuber ağzı mı desek?) örmüş. Anlatıya yer yer kabalaşan, iğrençleşmekten çekinmeyen, sert, eril, argo bir dil, küfürbaz bir erkek sesi hâkim. Önüne gelene öfkelenen, rahatça kabalaşıp sövebilen, ikiyüzlü davranmaktan çekinmeyen günümüz insanının farklı toplumsal katmanlardaki temsilcilerini görüyoruz Sibop’ta. Barmeni de büyük şirket patronu da mafyası da aydın geçineni de aynı dille ‘konuşuyo’. Üstelik bu üslup yalnızca diyaloglarda ortaya ‘çıkmıyo’, romanın anlatım dili onun üzerine kurulmuş. Olaylar Orhan’ın iç konuşmalarıyla aktarılıyor, bir anlamda yazar okurla sohbet ediyor. Bizzat Orhan’ın üslubu bu; imlayı hatta kesik, kopuk cümleleriyle grameri bile zorlayan bir Türkçe. Kitabın bir yerinde kahramanına “…beni ve bozuk ağzımı bağışlayınız. Açık saçık konuşuyorsam, derdimi açık seçik anlatabilmek içindir.”[1] dedirterek okurdan özür dilese de bu anlatım dili, yazarın bilinçli seçimi. Başarır edebi olmayan bir dille bir edebiyat eseri yazmış. Dikkat edilirse geçmişin tozlu sayfalarına dönüldüğünde üslup birden değişiyor. Sanırım bu noktada, kuralları ihlal ederek değişen, başka bir anlaşma biçimine dönüşen bu dilin yaşamımızı nasıl biçimlendirdiğine bakmak gerek. Kullanılan dil, zihniyetin temsilcisidir. Böyle düşününce kitabın ismini de bir gönderme saymak mümkün. “Reytingini düşük bulmak”, “RT almak” gibi güncel tabirlerin yanı sıra Orhan’dan ve halasından işittiğimiz yerel atasözü ve deyimlerin anlatımı zenginleştirdiğini de söylemeden geçmeyelim.

Yazar romanında öncelikle adalet olmak üzere aşk, aile, etik, şehircilik, mimari, sanat ve tiyatro/oyunculuk gibi kavramları ironiyle sorgulayıp yorumluyor. Aslı ile Orhan’ın evlilikten beklentileri de kadın ve erkeğin ayrıştığı noktaları göstermek bakımından manidar. Zaten Aslı’nın masumiyeti ve idealizmi (babasının vasiyetine karşı gösterdiği hassasiyet) de Orhan için yabancı. Çünkü Orhan akışın dışında kalsa bile bugünün insanı. Sibop bence, erdemli olsa da çalışmayı ve savaşmayı göze alamadığı için hayatın kıyısında kalanlarla ‘anasının gözü olmadığı’ için susturulan masumların, ekonomik ve siyasi gücü ele geçirerek dilediğince at koşturanlara karşı verdiği sessiz mücadeleyi anlatıyor. Savaşın kazananı baştan belli ama sonunda adaletin tecelli edeceğine de güvenmek gerek. Kaybetmiş gibi görünen taraf ise evinde, huzur içinde, deli gibi sevdiği karısının yanında içkisini yudumluyor ne de olsa “galip sayılır bu yolda mağlup”.



Tuba Dere- Ayraç Dergisi s.102'de yayınlanmıştır.

Başar Başarır, Sibop, Can Yayınları





[1] Sibop s. 165