Son zamanlarda çocuk kitapları
arasında yaptığım seyahatin duraklarından biri de “Acayip Bir Hediye” oldu. Doğan
Gündüz’ün beşinci çocuk kitabı. Yazar, yalnızca çocuk kitapları yazmıyor.
Kitabın başındaki tanıtım yazısında özellikle zamanın sesli tanıkları saydığı,
mekanik saatlere olan ilgisinden de bahsediyor. Zaten kendisinin Osmanlı’dan bu
yana alaturka ve alafranga saatleri ele alan, bu arada zaman kavramına
toplumsal bakışımızı irdeleyen detaylı bir çalışması daha bulunuyor.
Kitap, gökten düşen üç elma
misali çocuk, baba ve annenin dünyalarını konu alan üç öyküden oluşuyor, adını
son öyküden almış; öyküler usta illüstratör Sedat Girgin tarafından
resimlenmiş. İlk öykü “Odamda Neler mi Var?” da kitabın gizli kahramanı -adını
bir türlü öğrenemediğimiz- küçük kızla tanışıyoruz, kitap boyunca o bize eşlik ediyor, öyküleri
onun ağzından dinliyoruz. İlk öyküde
bize odasını dolayısıyla dünyasını tanıtıyor. Biri disiplinli biri daha
denetimsiz ve özgür; biri kurallara tabi diğeri kuralsız yaşamı temsil eden iki
odası var. Hatta bu odalardan bir düşsel ve kurgusal diğeri gerçek olabilir ya
da aynı oda içerisinde iki farklı dünyadan söz ediliyor olabilir, bu hususun
ucu açık bırakılmış yani okuyucunun hayal gücüne kalmış. Odalar, çocuğun farklı
ruh hâllerini temsil ediyor. İkisinde de odanın özelliklerine göre farklı
ebatlarda yataklar, oyuncaklar ve kitaplar yer alıyor. Ayrıca da anne ve
babanın özel eşyalarından biri çocuk tarafından odada bir yere gizlenmiş, her
iki odada da çocuğun kendine ait sırları var. Düşsel odaya “babacino” gerçek
olan oda “annecino” hakim (Bu adlandırmaları biraz kulak tırmalayıcı bulsam da
çağrışıma açık oluşları bakımından tercih edildiklerini düşünüyorum.).
Kitaptaki öykülerin bence en
orijinal yanı, anne ve babanın sosyal rollerindeki değişim, ayrıca bunun çocuk
dünyasında doğal bir biçimde kabul görmüş olması. Baba evde erkek işi
denebilecek –tamirat gibi- işlerle hem de daha çok kadınlara uygun görülen
yemek ve çocuk bakımı gibi işlerle meşgul oluyor. Bahçede çalışıyor, ayakkabı
tamir ediyor, spor yapıyor; çocuk bunların her birinin meslek olabileceğini
düşünüyor ancak sonrasında hiçbirinden para kazanılmadığını fark ediyor. İkinci
öykü olan “Babamın Mesleği”nin sonunda babanın aslında işsiz bir mühendis
olduğunu anlıyoruz. Bu nedenle kızıyla geçirecek vakti anneden daha fazla, daha
özgürlükçü ve yaratıcı; anne ise çalışma hayatı yoğun bir iş kadını.
Kitapta çocuk ve baba eksenli iki
öyküden sonra üçüncü öykü anne eksenli olarak kurgulanmış. Annenin giyimi,
kuşamı, alışkanlıkları ve sevdiği eşyalar iş hayatının temposuna göre
şekillenmiş. Üçüncü öykü olan “Acayip Bir Hediye”de kahramanımız, “Tombik’im”
diye hitap ettiği annesinin doğum günü için her zamankinden farklı bir hediye
arıyor ama aklına gelen bütün seçenekleri bir şekilde çürütüyor. Sonunda
bulduğu hediye hem çok yaratıcı hem de çok içten ve çocukça.
Acayip Bir Hediye’deki öyküler
birbirine doğrudan değil birtakım detaylarla bağlanmış olduğundan, her biri
müstakil birer öykü kabul edilebilir. Bu nedenle bir hikâye kitabı hacminde
olan öyküler kolayca okunacaktır. Kitabın kurgusu, dil ve üslubundaki sadeliği,
puntosu, tasarımı ve görselleri 7-10 yaş grubu çocuklar için çok uygun. Yer yer
kurguya tam olarak yedirilemediği için sırıtan ayrıntılar ve doğallığı bozan
ufak tefek didaktik unsurlar bulunsa da öyküler, çocuk dünyasına hitap edecek basitlikte,
yaratıcı ve sıcacık. Kitabın minik okurlar tarafından beğenileceğini umuyorum.
Tuba DERE
Ayraç Dergi s.79
Acayip Bir Hediye, Doğan Gündüz, Can Çocuk Yayınları