#doğangündüz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
#doğangündüz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Haziran 2016 Çarşamba

Gökten Üç Öykü Düştü: Acayip Bir Hediye


Son zamanlarda çocuk kitapları arasında yaptığım seyahatin duraklarından biri de “Acayip Bir Hediye” oldu. Doğan Gündüz’ün beşinci çocuk kitabı. Yazar, yalnızca çocuk kitapları yazmıyor. Kitabın başındaki tanıtım yazısında özellikle zamanın sesli tanıkları saydığı, mekanik saatlere olan ilgisinden de bahsediyor. Zaten kendisinin Osmanlı’dan bu yana alaturka ve alafranga saatleri ele alan, bu arada zaman kavramına toplumsal bakışımızı irdeleyen detaylı bir çalışması daha bulunuyor.

Kitap, gökten düşen üç elma misali çocuk, baba ve annenin dünyalarını konu alan üç öyküden oluşuyor, adını son öyküden almış; öyküler usta illüstratör Sedat Girgin tarafından resimlenmiş. İlk öykü “Odamda Neler mi Var?” da kitabın gizli kahramanı -adını bir türlü öğrenemediğimiz- küçük kızla tanışıyoruz,  kitap boyunca o bize eşlik ediyor, öyküleri onun ağzından dinliyoruz.  İlk öyküde bize odasını dolayısıyla dünyasını tanıtıyor. Biri disiplinli biri daha denetimsiz ve özgür; biri kurallara tabi diğeri kuralsız yaşamı temsil eden iki odası var. Hatta bu odalardan bir düşsel ve kurgusal diğeri gerçek olabilir ya da aynı oda içerisinde iki farklı dünyadan söz ediliyor olabilir, bu hususun ucu açık bırakılmış yani okuyucunun hayal gücüne kalmış. Odalar, çocuğun farklı ruh hâllerini temsil ediyor. İkisinde de odanın özelliklerine göre farklı ebatlarda yataklar, oyuncaklar ve kitaplar yer alıyor. Ayrıca da anne ve babanın özel eşyalarından biri çocuk tarafından odada bir yere gizlenmiş, her iki odada da çocuğun kendine ait sırları var. Düşsel odaya “babacino” gerçek olan oda “annecino” hakim (Bu adlandırmaları biraz kulak tırmalayıcı bulsam da çağrışıma açık oluşları bakımından tercih edildiklerini düşünüyorum.).

Kitaptaki öykülerin bence en orijinal yanı, anne ve babanın sosyal rollerindeki değişim, ayrıca bunun çocuk dünyasında doğal bir biçimde kabul görmüş olması. Baba evde erkek işi denebilecek –tamirat gibi- işlerle hem de daha çok kadınlara uygun görülen yemek ve çocuk bakımı gibi işlerle meşgul oluyor. Bahçede çalışıyor, ayakkabı tamir ediyor, spor yapıyor; çocuk bunların her birinin meslek olabileceğini düşünüyor ancak sonrasında hiçbirinden para kazanılmadığını fark ediyor. İkinci öykü olan “Babamın Mesleği”nin sonunda babanın aslında işsiz bir mühendis olduğunu anlıyoruz. Bu nedenle kızıyla geçirecek vakti anneden daha fazla, daha özgürlükçü ve yaratıcı; anne ise çalışma hayatı yoğun bir iş kadını.

Kitapta çocuk ve baba eksenli iki öyküden sonra üçüncü öykü anne eksenli olarak kurgulanmış. Annenin giyimi, kuşamı, alışkanlıkları ve sevdiği eşyalar iş hayatının temposuna göre şekillenmiş. Üçüncü öykü olan “Acayip Bir Hediye”de kahramanımız, “Tombik’im” diye hitap ettiği annesinin doğum günü için her zamankinden farklı bir hediye arıyor ama aklına gelen bütün seçenekleri bir şekilde çürütüyor. Sonunda bulduğu hediye hem çok yaratıcı hem de çok içten ve çocukça.

Acayip Bir Hediye’deki öyküler birbirine doğrudan değil birtakım detaylarla bağlanmış olduğundan, her biri müstakil birer öykü kabul edilebilir. Bu nedenle bir hikâye kitabı hacminde olan öyküler kolayca okunacaktır. Kitabın kurgusu, dil ve üslubundaki sadeliği, puntosu, tasarımı ve görselleri 7-10 yaş grubu çocuklar için çok uygun. Yer yer kurguya tam olarak yedirilemediği için sırıtan ayrıntılar ve doğallığı bozan ufak tefek didaktik unsurlar bulunsa da öyküler, çocuk dünyasına hitap edecek basitlikte, yaratıcı ve sıcacık. Kitabın minik okurlar tarafından beğenileceğini umuyorum.

Tuba DERE
Ayraç Dergi s.79

Acayip Bir Hediye, Doğan Gündüz, Can Çocuk Yayınları