29 Mart 2022 Salı

Komik ama Gerçek Öyküler

 

Edebiyat Ortamı Yayınları’ndan çıkan Çalıntı Hikâyeler Cahid Efgan Akgül’ün ilk öykü kitabı, birkaç ay evvel raflarda yerini almış. Sosyal medya tanıtımlarında güzel kapak görselinden ötürü hemen dikkatimi çekmişti. Kitabı elime alınca bırakamadım. İronik ve eğlenceli üslubuyla sürprizli sonları olan, bir solukta okunacak öyküler yazmış Akgül.

Kitabın ismi pek ilginç. Yazar öykülerine neden “çalıntı” demiş acaba diye düşünerek okumaya başlamıştım ki sebebini daha ilk öyküde -Müthiş Bir Tren’de- anladım. Akgül, Sait Faik’e bir selam çakarak yola çıkmış. İlk öyküsünde onunla karşılaşıp sohbet ediyor. Üslubunu ustanın üslubuna benzetip kurgusunu onunkine benzer bir çatıyla örmüş; onun imgelerine gönderme yapmış, konuyu güncellemiş, sanki bir nazire yazmış. Kitaptaki öykülerde tanıdığımız yazarlara, hemen hepimizin aşina olduğu metinlere göndermeler var. Mesela kitaba adını veren Çalıntı Hikâyeler öyküsü “Keşke o sabah uyandığımda, kendimi yatağımda dev bir böceğe dönüşmüş olarak bulsaydım.” cümlesiyle başlıyor.

Metinlerarasılığı adeta bir eğlenceye dönüştürmüş Akgül, bir oyun gibi. Diline doladığı yazarı, murat ettiği sonu yahut öykündüğü kurguyu evirmiş çevirmiş metnine yedirmiş, öyküsüne dâhil etmiş. “Görünmezlik otu”, “Küçük Kehanetler Divanı” gibi nesnelerle, aynı kahramanları birkaç öyküde kullanma gibi yollarla kitaptaki öyküler arasında da bir metinlerarasılık oluşturmuş. Bu cins bağlarla öykülerin birbirine ulanmış oluşu yazarın kurgu işine kafa yorduğunu, anlatım teknikleri üzerine de çalıştığını gösteriyor. Aynı zamanda üsluptaki samimiyet ve sohbet havası kurgu metin değil de hatırat okuyormuş hissine kapılmanıza neden oluyor. Tabii bunda anlatıcı kimliğinin kahraman anlatıcı olmasının büyük tesiri var.

Yazar isim uydurmakta mahir. Ferdi Kendirci, Ferit Attargil, Yusuf Turan Kurtaz gibi isimler gerçek kişileri çağrıştırıyor. İki öyküde yer alan Mütercim Asım Efendi’den ilhamla yaratılmış Asım Mütercimoğlu adlı bir kahraman var. Onu da öyle kendinden emin anlatıyor ki ‘sahiden böyle biri var mıydı yoksa yazar mı uydurdu’ diye düşünmekten kendimi alamadım.

Kitabı bir solukta okunur kılan elbette üslup. Zekice esprileri var Akgül’ün. Bazı öyküleri okurken (Omzumdaki Eğrilik, Günlerden Bir Gece gibi) kıkırdamış olabilirim. Ring’i ve O Günler Geçip Gitti’yi okuyunca içlendim. Kitabın sonundaki küçürek öykülerden biri olan Ortanca, beğendiğim metinlerden. Yazar, yaratıcı zekâsını hepimizin bildiği sıradan kişileri, hadiseleri, mezar taşı yazıları gibi pek akla gelmeyecek konuları anlatmaya değer bulup öyküleştirmek için kullanmış. Öykülerini günlük yaşama dair dikkatlerle, ara sıra yaptığı sosyal tespitlerle zenginleştirmiş.

Akgül öykü malzemesi bulma, bulmuşsa onu kurguya yerleştirme çabasını dile getirmekten de çekinmiyor. Zaman zaman öyküden başını çıkarıp okurla konuşuyor; kendi kurgusunu bozuyor, yazar olduğunu, bir öykü ‘uydurduğunu’ gösteriyor, okura da öykü okuduğunu hatırlatıyor. Mesela “Evin penceresini kapatıp kapatmadığımı anımsayamadım. Öykünün başına baktım. Kapattığıma dair bir cümle kurmamışım.” diyor. Öykülerini bir sona bağlama, sürprizli son hazırlama konusunda da oldukça başarılı Akgül. Hem oyun bozmaya hem de gevezelik etmeye bayılıyor. Öykülerin içine ‘bunun kurguyla bir alakası yok ki’ diye düşünebileceğiniz ayrıntılar koymuş. Ama bunlar kurguyu beslemese de akıcılığa katkıda bulunuyor.

Çalıntı Hikâyeler yazarının birikimini ve metin karakteristiğini gösteren başarılı bir ilk kitap. İlk öykü kitabında bir yazarın kendine mahsus bir tarz ve üslup sergilemesi zor ancak muvaffak olunduğunda umut vadeden bir yazı hayatının işaret sayılabilir. Cahid Efgan Akgül tezgahında iyi öyküler dokuyabileceğini kanaatimce bu kitabıyla göstermiş. Bundan sonra neler yazacağını takip edip görelim.


Bu yazı Hece Öykü dergisinde yayımlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder