Yıllardır kargo paketlerini ve
mektup zarflarını, içerisinden beni sevindirecek güzel şeyler çıkacağını umarak
açarım. Son zamanlarda pek öyle sürprizlerle karşılamasam da bir umut işte… En
zevklisi kitap ve dergi kargolarını açmak tabii. İçerisinde ne olduğunu
bilseniz bile okumadıkça aslında bilemezsiniz. Yine heves ve heyecanla açtığım
bir kargo paketinin içinden çıktı Ömer Açık’ın “Benim Babam Ömür Adam” kitabı. Ömer
Açık adını yeni duyduğum bir yazar, Günışığı Kitaplığı’ndan yayınlanan bu
ikinci kitabı.
Benim Babam Ömür Adam, bir kere dış
görünüşüyle kalbimi fethetti. Kapak görseli ve tasarımı, başarılı illüstratör
Sedat Girgin’e ait. Yazı karakteri, punto, baskı ve kâğıt kalitesiyle beraber
Günışığı Kitaplığı’nın kitap ebatlarını çok beğendiğimi de belirteyim, bu
sevimli kitaplar okuma iştahını kabartıyor insanın.
Bir çocuk kitabı elimin altında
olur da durur muyum, hemen Fiko’yla tanıştım, merakla sayfaları karıştırırken
bir de baktım ki okumaya başlamışım bile. Zaten Ömer Açık’ın okuru kitaba çeken
oldukça akıcı ve sevecen bir üslubu var. Hele çocuk dünyasına ve diline uygun tasvirleri;
insana yağmuru, çiçekleri, güneşi, kedileri sevgiyle kucaklatıyor.
Komik bir çocuk Fiko, asıl adı
Fikri ama herkes ona kısaca böyle sesleniyor. Sekiz buçuk yaşında, ikinci
sınıfa gidiyor. Yakında bir de kardeşi olacak. Diğer çocuklardan ne eksiği ne
fazlası var Fiko’nun. Sadece okuma yazmayı ve konuşmayı biraz geç öğrenmiş. Öğrenmiş
ama bir daha hiç susmamış. Bazen çok boşboğaz oluyor, palavralar atmayı, bire
bin katarak anlatmayı seviyor. Tuhaf oyunlar, şakalar icat etmekte üstüne yok,
mesela rüzgâr kovalamaya bayılıyor. Kendi kendine yarışmalar yapıyor, ara sıra
bunlara babası da katılıyor. Bir de deyimlerin, mecaz anlamını kavrayamıyor -bu
biraz da yaşının özelliği zaten- kelimeleri ve cümleleri gerçek anlamlarıyla
anlıyor. Mesela arkadaşı İbo, açlıktan gözünün döndüğünü söyleyince Fiko,
İbo’nun gözlerinin gerçekten döndüğünü zannediyor. Aynı zamanda, estetik
duyarlıkları olan, dikkatli bir çocuk o; doğayı izlemekten keyif alıyor, ayrıca
kendiyle barışık, yapılan şakalara alınmıyor. Ama kötü bir huyu daha var, biraz
unutkan, hep eşyalarını kaybediyor.
Fiko’nun babası yani kitaba adını
veren kişi, Ömür Bey; ‘çalı süpürgesine benzer’ bıyıkları olan bir adam. Gültepe
Mahallesi’nde bir fırını var, eşi Zehra Hanım’la beraber bu fırını işletiyor.
Sabahları erkenden kalkıp fırını açarak sıcacık, mis kokulu ekmekler yapıyor.
“Elleri, parmakları, üstü başı, saçı ekmek kokar Ömür Bey’in. Hatta sesi ve
rüyaları bile.” (s.88) Konuşmayı seven, neşeli bir adam Fiko’nun babası. Kapak
görselindeki kırmızı sakallı adamın kim olduğunu merak ediyorsanız hemen
söyleyeyim, o da Şair Amca. Ama şair falan değil, öyle bir yeteneği de yok.
Yalnızca anne babası ona bu adı vermiş. Fırının karşısında bir kitap dükkânı
var Şair Amca’nın. Kitapçının kedisi de eksik değil hani, adı da Safinaz. Yalnız
Fiko, ondan biraz korkuyor. Şair Amca’nın kitabevinde yalnızca kitap
satılmıyor, kütüphane gibi ödünç kitaplar da veriliyor, aynı zamanda bahçede
kitap okuyanlara çay ikram ediliyor. Tam kitap kurtlarına göre bir yer
anlayacağınız.
Fırınla Şair Amca’nın kitap
dükkânı arasında dev bir dut ağacı var, bu ağaç kendisine gösterilen ilgiyi
Şair Amca ve Fiko’ya borçlu. Bir gün ikisi beraber bu ağaca tırmandılar da
ondan. O gün bugündür dut ağacının altına yerleştirilen tahta piknik masası
mahallelinin uğrak yeri. Zaten Şair ile Amca Fiko’nun dostlukları da o gün
başladı. Şair Amca ona hep “adamım” diye hitap ediyor, alıp evlerine götürüyor.
Eşi Aliye onlara nefis limonatalar yapıyor.
Romandaki asıl olay, Fiko ile
babası arasında geçen bir pazarlığın sonucunda gelişiyor. Okulların kapanmasına
iki hafta kala Fiko babasından, yaz tatilinde doya doya gezebileceği bir
bisiklet almasını istiyor. Babası bu fikre hiç sıcak bakmıyor. Çünkü Fiko
önceki yıl, kendine alınan bisikleti orada burada unutmuş, kıymetini bilememiş.
Sonunda Ömür Bey bir şartla bisikleti almaya razı oluyor, önce oğlunu denemek
istiyor. Fiko babasının verdiği mor kuşağı iki hafta boyunca kaybetmeden,
yanında taşıyabilirse bisikleti almaya hak kazanacak. Böylece bir anlaşma
yapılıyor, baba oğul birbirlerine söz veriyorlar, hem de ‘kertenkele sözü’.
Mor kuşağı saklamak ve korumak zannedildiği
kadar kolay değil Fiko için. İki hafta içinde yüreğini ağzına getirecek birkaç
durum yaşıyor. Bir defasında Safinaz’ın haylazlığı yüzünden epey canı sıkılıyor.
Ama durum, Şair Amca sayesinde çözüme kavuşuyor.
Bu arada epey bir zaman ailece
Fiko’nun doğacak kardeşi için isim düşünüyorlar, sonunda bebek dünyaya geliyor
ve ona Fiko’nun çok sevdiği bir dostunun adını veriliyor.
Tuba Dere, Ayraç Dergisi s.84
Ömer Açık, Benim Babam Ömür Adam, Günışığı Kitaplığı