#osmanşahin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
#osmanşahin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Aralık 2015 Salı

Katuna’nın Genç Öğretmenleri


Biz Toroslar’ın hikâyelerini Yaşar Kemal ve Orhan Kemal’den okuduk, Akdeniz insanının dünyasına onların kitaplarından baktık. Ben, onlar kadar güçlü bir kalem olan, çok sayıda sinema ve edebiyat ödülünün sahibi Osman Şahin’i geç tanıdım. Oysa Züğürt Ağa, Kibar Feyzo, Kurbağalar gibi filmlerini küçük yaşlarda izlemiş ama senaryoların onun kaleminden çıktığını fark etmemiştim.  Osman Şahin öyküleriyle tanışır tanışmaz bir kitapçıya gittim, bulabildiğim tüm kitaplarını satın aldım, hepsini bir solukta okudum. Bazı yazarlar böyledir, bir öyküleriyle, birkaç cümleyle kalbinizi fethediverirler, sonra müptelası olursunuz.


Osman Şahin ne yazsa okunur ve aynı lezzettedir. Dağlardan gelen, berrak bir kaynak suyu gibidir onun öyküleri. Tadına doyamaz, içmekle kanamazsınız. Yaz sıcağında esen, Torosların ferahlatıcı havasını getiren ama iç sızlatan tatlı bir rüzgârdır bu öyküler. Kimler, neler yoktur ki içlerinde? Masallar, efsaneler onun anlatımıyla dile gelir. Okudukça yörük köylerine konuk olur, onların sofralarına oturur, bir lokma kuru ekmeklerinden bölüşür, koyun keçi peşinde koşturan çocuklarını seversiniz. Tarlada güneş altında onlarla kavrulur, içlerinden biriyle kış ayazında dağda bir mağarada ölümle burun buruna gelebilirsiniz. Pek çok kadına rastlarsınız onun öykülerinde. Sırtına yavrusunu sarıp çalışmaya giden, yollara düşen çilekeş ama güçlü kadınlara da, eşkıyaların elinden kurtulmak için onlara masallar anlatarak hakikati gösteren bilge kadınlara da rastlayabilirsiniz. Osman Şahin’in eserleriyle Akdeniz’in, Anadolu’nun dağlarında, köylerinde yaşayan kadın, erkek, genç, ihtiyar, çoluk çocuk bir sürü tanıdık insan dünyanıza doluşuverir hatta düşlerinize bile girebilir. Bu kadar canlı kahramanlar yaratan, üstelik bunu yaparken kalemini hiç zorlamayan, sözü yokuşa sürmeyen bir yazardır o. Kaleminin gücü yaşamın kendisinden gelir. Anlattıkları sanki kurgu ve kurmaca değil, ayniyle vakidir.

2010 yılında Günışığı Kitaplığı, editörlüğünü Semih Gümüş’ün yaptığı “Köprü Kitaplar” adlı bir seçki hazırlamış. Geçmişle gelecek nesil, yetişkin dünyası ile yeni kuşak gençler arasında dil, yaşam biçimi, dünyayı algılama gibi mesafeleri aşarak bir köprü kurmayı, gençleri edebiyatın usta kalemleriyle karşılaştırmayı hedefleyen bu proje içerisinde Osman Şahin’in de -özellikle bu seçki için hazırladığı- bir kitabı var: Katuna’da Dokuz Ay. Kitap, aynı yıl, Memet Fuat Yayıncılık ödülünü de almış. Özellikle yetişkinler için yazan, güçlü kalemlerden çıkan çocuk kitapları hep dikkat çekicidir. Öyküleme tekniğini ve üslubunu tanıdığımız yazarların, çocuk dünyasını algılayıp ona seslenirken izledikleri yol benim için daima merak konusu olmuştur. Çünkü mesele çocuk kitapları olunca sanatsal kaygıyı öteleyen başka bir endişe karışıyor işin içine; eğitici, öğretici olmak. Metni didaktik unsurlara boğmadan, edebi niteliği ve sanatsal çizgiyi koruyarak çocuk ve gençler için yazmak oldukça zor. Bu nedenle değil midir ki, çocuk edebiyatının güçlü eserleri parmakla sayılacak kadar azdır.

Kendisi de öğretmen olan Osman Şahin, Katuna’da Dokuz Ay romanında öğretmen kahramanlar yaratmıştır. Birlikten doğacak kuvvete ihtiyaç olduğundan olsa gerek, romanına tek bir öğretmeni değil de beş genç kızı kahraman olarak seçmiş ve Katuna’da Dokuz Ay’ı, Anadolu’nun sahipsiz köylerinde, mezralarında mezarı bulunan köy öğretmenlerine ithaf ederek daha başlangıçta kalbimize dokunuvermiştir. Kitap, Cumhuriyet’in ilk yıllarında yazılmış köy romanlarına benzer. Ancak köye ve yöre insanının yaşam biçimine tepeden yahut kuş bakışı değil, anlamaya çalışan bir tavırla yaklaşır; umutlu, yapıcı, aydınlık, içeriden bir bakıştır bu. Özellikle romanın anlatıcısı Selma’nın sözlerinde Çalıkuşu Feride’nin idealizmine benzer bir ışıltı sezeriz. Eserde öğretmenlik, eğitimcilik tesadüfen edinilmiş bir meslek değildir. Yalnızca okulla, öğrencilerle sınırlı kalmayan; ailelerin, kadınların yetişmesine önem veren, halkın yaşamını değiştirmeye çalışan eğitim anlayışı, olayların geçtiği döneme ait bir düşüncedir ve eğitim enstitülerinden yetişmiş eğitimcilerin yaklaşımı bu yöndedir.

Katuna’da Dokuz Ay gerçek bir hikâyeden yola çıkılarak yazılmış, 1966 senesinde Adana Yatılı Öğretmen Okulu’ndan mezun olup Mardin’in Katuna adlı köyüne atanmış, beş genç kızın öyküsünü anlatmaktadır. Romanın anlatıcısı Selma ile arkadaşları Tülay, Nebiye, Emine ve Zübeyde Katuna’ya geldiklerinde henüz 17 yaşındadırlar. Burada hayatlarında ilk kez gördükleri köy yaşamından öte onları zorlayacak bir ilkellikle, katı kuralları olan geleneklerle, cehalet ve tembellikle karşılaşırlar. Savaşıp değiştirmeleri gereken bir yığın şey vardır. Köylülerin, beslenme, barınma ve temizlik gibi temel ihtiyaçlarını gidermekle ilgili sorunları olduğunu görürler. Yolu bile olmayan bu köyde; tuvaleti, banyosu olmayan köy evlerinde kötü koşullar nedeniyle ölümler de yaşanmaktadır. Hem aşiret ağalarının baskısı altında hem de aşiretler arası gerginlikten ötürü ezilen halk, geri kalmışlığa mahkum edilmiştir. Mutsuz, gülümsemesiz, yoksul insanlardır Katunalılar, özellikle Katuna’da kadınlar. Daha fenası cahildirler.

Genç öğretmenler, henüz köye gelmeden yolda, sıkıntılarla karşılaşıp gerçeklerle yüzleşmeye başlarlar. Onları köye getiren Kadir Amca “Çektiğiniz rezilliğin hakkını verin. Vatana millete yararlı olun!” diye bir tembihte bulunup gider. Kızlar, ailelerle yakınlık kurarak öğrencilerin ev hayatını gözlemleyip sorunları yavaş yavaş tespit ederler. Aşiret ağaları tarafından kabul görüp benimsenmeleri Katuna’da işlerini kolaylaştırır. Zamanla köy yaşamı içerisinde yaşanan acıları birer eğitim fırsatına çevirip hizmete dönüştürürler. Köyde onlar sayesinde her eve ayrıca da okula “hela”lar yapılır, kadınların yıkanma yerleri düzgün ve korunaklı hâle getirilir. Kar, yağmur yağdığında çamur ve balçıkla dolan köy yoluna taş döşenir. Aldıkları tedbirlerle çocukların salgın hastalıktan kurtulmasını sağlarlar. Genç kız ve kadınlara örnek olmaya, biçki dikiş kursu düzenleyip onları temizlik, sağlık, eğitim gibi konularda bilinçlendirip bilgilendirmeye çalışırlar. Aşiretler arası barışın sağlanmasında rol oynarlar. Onlar bir bakıma köyde devleti temsil ederler, köylülerin ilçe, kaymakamlık ve jandarma ile iletişimi sağlarlar. Sonunda köylüler öğretmenlerine minnettarlıklarını onlar adına bir anıt yaptırarak gösterirler.

Romanda beş arkadaş, nerdeyse aynı kişiliktedirler, birbirlerine çok benzerler, hep birlikte hareket ederler. Aralarında çatışma ve görüş ayrılığı yok denecek kadar azdır. Zaman zaman görev ve sorumluluklarının sınırı konusunda tereddüte düşerler. Hepsi yaşamın pratiklerine dair bilgi sahibidirler. Onlar da gençtir ve kıt imkânlarda yaşamaktadırlar ancak taşıdıkları sorumlulukla birden büyüyüp olgunlaşırlar. Roman, seslendiği okur kitlesinin(özellikle 12-18 yaş aralığı denilebilir) düzeyi göz önüne alınarak kurgulanmış olduğundan kahramanlar, fiziksel ve karakteristik olarak derinleştirilmemiştir. Yalnızca eserin mesajına hizmet ederler. Romanın genel teması genç öğretmenlerin köydeki cehalet ve tembellikle savaşmasıdır. Ancak kurguda kahramanların iç dünyasındaki çatışmalara yer verilmediği gibi dış dünya ile yaşanan çatışma da çok gerilimli bir seyir izlemez. Kızlar, önce aşiret reislerinin, çocuğunu okula gönderen ana babaların, sonra da tüm değişimlere atalarından böyle gördükleri gerekçesiyle karşı çıkan köylülerin saygısını kazandıklarından mücadele ettikleri olaylarda çabuk başarıya ulaşırlar.

Eserde eşyası ve düzeni ile köy evleri; kışı, güzü, baharıyla Katuna tasvir edilerek gözler önüne serilir. Osman Şahin öykülerinin aşina coğrafyasıdır bu. Masallardan, efsanelerden beslenen bir nefes bu kitaba da hayat verir. Kadınların boncuklu, muskalı saç örgüleri, giysileri(yazar “giyit” demeyi tercih ediyor), genç öğretmenlerin dağ yolculuğu, mağaralarda yaşayan insanlar, Hamu’nun, büyük sakal Şeyh Pulan’ın, Livaze ile Nihat’ın hikâyeleri diğer Osman Şahin öykülerinin büyülü, masalsı havasını bu romanda da estirir. Kitaptaki tüm bölümler özel adlar almıştır ve müstakil bir öykü tadındadır.

Öğretmen olsaydım bu kitabı öğrencilerimin okuma listelerine dâhil ederdim. Okurken kitaptan bazı bölümlerin özellikle Türkçe ders kitaplarında yer alabileceğini de düşündüm. Ayrıca Katuna’da Dokuz Ay dil, üslup ve derinlik bakımından hitap ettiği okur kitlesine uygun hazırlanmış bir gençlik romanı olsa da yetişkinler tarafından okunup sevilecek kadar içten, sıcacık bir eser.


1966-67 yıllarından bu güne o coğrafyada elbette pek çok şey değişmiştir. En azından artık elektriği, suyu olmayan köy kalmamıştır. Ancak hâlâ çok eşlilikten, küçük yaşta evlendirilen kız çocuklarından, aşiret kavgalarında dökülen kandan söz ediliyor. Fakat asıl acı olan şudur ki kendi kabuğuna çekilip daha bireysel yaşamayı seçen, yeni dünya insanı toplumdaki bu sorunları çözmek konusunda artık eskisi kadar sorumluluk hissetmemektedir. Genç, yaşlı pek çok eğitimci artık omuzları üzerinde bu tarz yükler taşıyabilecek durumda değil. Osman Şahin’in romanının en dikkate değer yanı da burasıdır: Bu kitapta gençlere artık onların dünyasında önemini yitirmiş, belki de tamamen silinmiş ideallerden bahsedilir. Katuna’da Dokuz Ay, ışıltılı bir geleceğin ancak idealist gençler sayesinde kurulabileceği mesajını taşır; dün ile bugün, köy ile kent, eski ile yeni arasında köprülerin nasıl kurulacağını ve yarının daha iyi nasıl inşa edilebileceğini hepimize tarif eder.

Osman Şahin, Katuna'da Dokuz Ay, Günışığı Kitaplığı

Osman Şahin Hoca'mın hürmetle ellerinden öpüyorum.

Tuba DERE / Ayraç Dergisi 73.sayısı