Mustafa Kutlu’nun pek kimselerin
bilmediği bir çocuk öyküsü vardır. Eskimeyecek bir hikâye. Kitaplığımda daima
elime yakın bir yerde durur. Zaman zaman kapağı açılır, Kutlu’nun yıldızlar
kadar parlak ışıl ışıl dili dökülür içerisinden. Her yaşta okurun hazla
okuyacağı bir öyküdür, Yıldız Tozu.
Çocuk dünyasının orta yerinden
seslenen, çocuk da olsa muhasebesini yapabilen, zor bir durumla karşılaşınca,
insan yanından sevdiklerine pay biçebilen, merhamet eden bir çocuktur Kenan’ın
abisi, olay onun dilinden aktarılır, bize. Öykü zamanı biz yetişkinlerin çok
iyi hatırladığı, yoksulluktan çok, yokluk yıllarıdır. Oyuncağın, bisikletin
herkeste olmadığı, olana imrenildiği; Almanya’dan gelen akrabaların göz
kamaştırıcı hediyeler getirdiği yıllar. Dayıları küçük Kenan’ın abisine
Almanya’dan bir bisiklet getirir.
Çocuk dünyasına daha doğrusu
insana dair pek çok şey mevcuttur hikâyede. Kıskançlık, paylaşamamak, merhamet,
ölüm ve kaybetme korkusunun karşısında anlamsızlaşan varlık ve hayat… Büyüyüp
sosyalleştikçe evcilleştirdiğimiz ama insanın doğasında olan, hep derinlerimizde
gömülü duran kıyıcı, zalim yanlarımızdan söz edilir. Bisikletini kıskandığı için
Kenan’ın acısını görmezden gelir abisi. Yalnızca Kenan’ı mı, bisikletine
imrenerek bakan tüm arkadaşlarını görmezden gelir. Bununla etraftaki çocuklara
karşı elde ettiği bir üstünlük vardır. Kenan’ın geçirdiği bir kaza ile yaşadığı
tatlı rüyâdan uyanır. Kardeş sevgisinin bütün sevgilerin üzerine çıktığı bir
anda tabir caizse sevdiğini, çok sevdiği biri için, sevdiği birine kurban eder.
Bu feda edişle birlikte kayan bir
yıldız, ölecek olan bir çocuk, abisinin avuçlarında “Ya Allah! Bismillah”
deyince can bulur, Keşiş Dağı’nın yücesindeki yerine yeniden kavuşur. Bu kadar
yürekten yapılan bir duanın bir çocuğun ellerinde yıldız tozu gibi bembeyaz izi
kalır.
Öykü hepimizin bildiği,
anlatabileceği sıradan bir kurgu gibi görünür. Zaten ustalık da buradadır.
Herkesin bildiği seslerde dolaşıp kimsenin duymadığı yeni bir beste
yapabilmekte. Kutlu, zaten eskilerin sehli mümteni dediği işin üstadı değil
midir? Bu çocuk öyküsü de onun tarzına yaraşır güzelliktedir.
Kitabın içerisinde Mustafa Ruhi
Şirin’e armağan edilmiş “Uç Selahattin Uç” isimli bir kısa öykü daha yer alır. Önümüze
yine bilindik bir motifle gelir. Bir çocuğun parmaklarına konan uğur böceğinden
istekleri vardır; gelecekte geçmişte, yakında ve uzaklarda gezinir bu dilekler.
Sonunda bir maçı kazanmakta karar kılar. Bir ölüm çocuk dilince nasıl
anlatılır? Ölüm nasıl anlatılır bir çocuğa? Yalnızca pişmanlıklara karışan bir
uçuş vardır. Selahattin’in sertçe atılan toplara gol yememek için uçuşu ile
bütünleşir, çocuk kalbinin dileklerini, gelecek hayallerini kanatlarına
yüklenip uçan uğur böceğinin uçuşu. Hüzünle yükselir, suçluluk içerisinde… Uğur
böceğinin üzerinde Selahattin’e götürülecek bir selam vardır. Öyle nahif bir
biçimde sezdirilir ki olanlar. Ölüm bahsi okuyucuların içini bir rüzgâr gibi
yalayıp geçecektir.
Kitabın görselleri öyküye
derinlik katacak güzelliktedir, başarılı illüstratör Reza Hemmatirad’in
fırçasından çıkmış.
Siz de bir “Yıldız Tozu”
bulundurun derim, kitaplığınızın hemen elinize geliverecek bir yerinde. Yediden
yetmişe arada kapağını açın, içerisinden yıldız tozu dökülsün.
Yıldız Tozu, Mustafa Kutlu, Erdem Yayınları/
Tuba DERE Ayraç Dergisi s. 68
Tuba DERE Ayraç Dergisi s. 68
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder