10 Ağustos 2015 Pazartesi

Eldeki Dua İzi: Yıldız Tozu




Mustafa Kutlu’nun pek kimselerin bilmediği bir çocuk öyküsü vardır. Eskimeyecek bir hikâye. Kitaplığımda daima elime yakın bir yerde durur. Zaman zaman kapağı açılır, Kutlu’nun yıldızlar kadar parlak ışıl ışıl dili dökülür içerisinden. Her yaşta okurun hazla okuyacağı bir öyküdür, Yıldız Tozu.

Çocuk dünyasının orta yerinden seslenen, çocuk da olsa muhasebesini yapabilen, zor bir durumla karşılaşınca, insan yanından sevdiklerine pay biçebilen, merhamet eden bir çocuktur Kenan’ın abisi, olay onun dilinden aktarılır, bize. Öykü zamanı biz yetişkinlerin çok iyi hatırladığı, yoksulluktan çok, yokluk yıllarıdır. Oyuncağın, bisikletin herkeste olmadığı, olana imrenildiği; Almanya’dan gelen akrabaların göz kamaştırıcı hediyeler getirdiği yıllar. Dayıları küçük Kenan’ın abisine Almanya’dan bir bisiklet getirir.

Çocuk dünyasına daha doğrusu insana dair pek çok şey mevcuttur hikâyede. Kıskançlık, paylaşamamak, merhamet, ölüm ve kaybetme korkusunun karşısında anlamsızlaşan varlık ve hayat… Büyüyüp sosyalleştikçe evcilleştirdiğimiz ama insanın doğasında olan, hep derinlerimizde gömülü duran kıyıcı, zalim yanlarımızdan söz edilir. Bisikletini kıskandığı için Kenan’ın acısını görmezden gelir abisi. Yalnızca Kenan’ı mı, bisikletine imrenerek bakan tüm arkadaşlarını görmezden gelir. Bununla etraftaki çocuklara karşı elde ettiği bir üstünlük vardır. Kenan’ın geçirdiği bir kaza ile yaşadığı tatlı rüyâdan uyanır. Kardeş sevgisinin bütün sevgilerin üzerine çıktığı bir anda tabir caizse sevdiğini, çok sevdiği biri için, sevdiği birine kurban eder.

Bu feda edişle birlikte kayan bir yıldız, ölecek olan bir çocuk, abisinin avuçlarında “Ya Allah! Bismillah” deyince can bulur, Keşiş Dağı’nın yücesindeki yerine yeniden kavuşur. Bu kadar yürekten yapılan bir duanın bir çocuğun ellerinde yıldız tozu gibi bembeyaz izi kalır.
Öykü hepimizin bildiği, anlatabileceği sıradan bir kurgu gibi görünür. Zaten ustalık da buradadır. Herkesin bildiği seslerde dolaşıp kimsenin duymadığı yeni bir beste yapabilmekte. Kutlu, zaten eskilerin sehli mümteni dediği işin üstadı değil midir? Bu çocuk öyküsü de onun tarzına yaraşır güzelliktedir.

Kitabın içerisinde Mustafa Ruhi Şirin’e armağan edilmiş “Uç Selahattin Uç” isimli bir kısa öykü daha yer alır. Önümüze yine bilindik bir motifle gelir. Bir çocuğun parmaklarına konan uğur böceğinden istekleri vardır; gelecekte geçmişte, yakında ve uzaklarda gezinir bu dilekler. Sonunda bir maçı kazanmakta karar kılar. Bir ölüm çocuk dilince nasıl anlatılır? Ölüm nasıl anlatılır bir çocuğa? Yalnızca pişmanlıklara karışan bir uçuş vardır. Selahattin’in sertçe atılan toplara gol yememek için uçuşu ile bütünleşir, çocuk kalbinin dileklerini, gelecek hayallerini kanatlarına yüklenip uçan uğur böceğinin uçuşu. Hüzünle yükselir, suçluluk içerisinde… Uğur böceğinin üzerinde Selahattin’e götürülecek bir selam vardır. Öyle nahif bir biçimde sezdirilir ki olanlar. Ölüm bahsi okuyucuların içini bir rüzgâr gibi yalayıp geçecektir.

Kitabın görselleri öyküye derinlik katacak güzelliktedir, başarılı illüstratör Reza Hemmatirad’in fırçasından çıkmış.

Siz de bir “Yıldız Tozu” bulundurun derim, kitaplığınızın hemen elinize geliverecek bir yerinde. Yediden yetmişe arada kapağını açın, içerisinden yıldız tozu dökülsün.


Yıldız Tozu, Mustafa Kutlu, Erdem Yayınları/ 

Tuba DERE Ayraç Dergisi s. 68





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder