kitapönerisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kitapönerisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Haziran 2022 Çarşamba

Gürültüsüz ve Gösterişsiz

 

Yazar Mustafa Kurt’u eleştiri/ inceleme türündeki Anlamı Aramak, Mürekkebin İzinde, Anlama Arzusu, Serbest Okuma ve şiir üzerine yazdığı Çağdaş Türk Şiirinde Modernizmin İmgeleri adlı kitaplarıyla tanıyoruz. Kurt, sözünü ettiğimiz bu eleştiri ve inceleme eserlerinin ardından Kayıp Kayıt dergisinde “Susanları Anlamak İçin Sözlük” başlığı altında bir dizi yazı yayımlamaya başlamıştı. Bu yazılar geçtiğimiz günlerde Seslerden Uzakta adıyla Çolpan Kitap tarafından kitaplaştırıldı.

Mustafa Kurt 2002 yılında yayımlanan Sokaklarda Seksekler adlı iyi bir öykü kitabının da sahibi. Yazar, Seslerden Uzakta ile yıllar evvelinde bıraktığı kurguya dönüş yapmış, sözlük olarak tanımladığı bu eserinde estetik bir tavır ve üslupla yazdığı metinlerin, fragman, yer yer aforizmaların yanı sıra küçürek öyküler de kaleme almış.

Seslerden Uzakta’da “Hâlce” adını verilen (sanırım eskilerin lisânı hâl dediği) kadim bir dilin varlığından söz ediliyor. İlk bölümde bu dilin kelimelerinden bir sözlük oluşturulmuş, kalbe dokunan sözler bunlar. Yazar kitabının başında, Ahvâl bölümünde, esere konu olan “susan” kimseleri yahut Hâlce’ye vakıf olanları sıralamış; esasında kelimeleri de Hâlce bilenlerin, onu kullananları hâlleri üzerinden tanımlamış. Başını önüne eğip susmanın, birinin koluna girip yürümenin derin anlamları var Hâlce’de. Biraz da kendi kendine konuşmak ya da iç sesini duymak Hâlce, bunu da “...ey ruhum” hitaplı cümlelerden anlıyoruz. Bu dildeki en önemli hâl susmak. Ama Hâlce’de böyle bir kavram yok. Çünkü söz konusu dili bizatihi susmak ve susmanın yüklendiği anlamlar oluşturuyor.

Kurt, dille ilgilenen, anlam üzerinde düşünen bir yazar, Seslerden Uzakta ile okurunu da anlam üzerinde düşünmeye davet ediyor. Kitabın başında “Şimdi herkesin çok konuştuğu bir çağda ve içeriden gelen seslerin her an yitip gittiği bir dünyada, Hâlce öğrenmeye istekli olanlar için yola çıkıyoruz.” diyor. Belli ki Hâlce’nin sözlüğü öncelikle bu dili bilmeyen ve anlamayanlar için yazılmış. Bu bir mânâ yolculuğu ama kendi içinde dilemmasını da taşıyor, çünkü bunu yaparken yazar yine dili ve kelimeleri kullanılıyor. Anlam, kendi oluşunda devinen bir denizken bir bakıma onu alıp sözün kıyılarına çıkarıyor. Biz de kendisiyle birlikte hem bu iletişim yolunun kavramları hem de hâle denk düşen kelimeler ve onların içeriği hakkında kafa yoruyoruz. Bir de içimize ‘yoksa söz yani konuşmak mâna denizindeki o derin anlamı eksiltiyor mu’ diye kuşku tohumları serpiliyor. Kitapta bu dil üç ayrı yerde “Yeni Bir Dil: Hâlce”, “Seslerden ve Gözlerden Uzak: Hâlce” ve “Susmanın Ötesinde: Hâlce” olarak farklı biçimlerde tanımlanmış. Tanımlar söz konusu dili öğrenenlerin kat ettikleri mesafeyi gösterir gibi. Her durakta Hâlce’ye yeni bir açılım getiriliyor.

Sözlükte susmanın çeşitleri ya da çeşitli hâlleri anlatılıyor. Sanki hep gördüğümüz ve kanıksadığımız bir tabloya yeniden ve dikkatle bakmamızı istiyor Kurt ve bize -boşluklarda gizli- fırça darbelerini gösteriyor. Büyük laflar ederek yapmıyor bunu üstelik. Hâlce’nin gizemine yaraşır şiirsel bir dil ve anlatım tekniği kullanmış. Lafı fazla dolandırmadan, oldukça nahif ve zarif söylemiş. Kısa yazmanın güçlüğü malumumuz. Ama yazar bu zorluğun üstesinden kolayca gelmiş görünüyor. Metnini durulaştırmış. Anlamı bir avuç sözcüğün içine yüklemiş, okurun içine bırakıveriyor.

İlk bölümdeki metinlerde “Geçenlerde hâl diliyle konuşan iki insan gördüm.” gibi cümlelerle anlatılan küçürek öyküler yer alıyor. İkinci bölüm “Karşılaşmalar” tamamen küçürek öykülerden oluşuyor. Buradaki metinlerin başlıkları bile oldukça şiirsel. Öyküler iri birer üzüm tanesi gibiler, içleri dolu, lezzetleri yerinde, çok şey söylüyor ama yorumu okura bırakıyorlar.

Seslerden Uzakta çağrışımlı, çok katmanlı, zengin bir kitap. Bir kitap kurdu, çok iyi bir okur olduğunu bildiğimiz yazar, karşısında kendisi gibi esaslı okurlar istiyor. Metinlerin büyük bir kısmında başka edebi metinlere, şâir ve yazarlara göndermeler yaparak anlamı derinleştirmiş. Aşina olduklarımız yahut ilk kez okuduklarımız var. Bunlar araştırıp bulmak bize düşüyor.

Çabuk okunan bir kitap Seslerden Uzakta. Su gibi akıp gidiyor, okurunu yormuyor. Ama Hâlce bu kadar kısa zamanda öğrenilecek bir dil değil, bu metinler de tek seferde okunup bitirilecek gibi değil. Kitabı başucunuza koyacak, ara sıra açıp tekrar tekrar okuyarak sözün içinizde demlenmesini bekleyeceksiniz. Ee hâl ehli olmak ve Hâlce bilenleri anlamak o kadar olmasa gerek.


Bu yazı Hece Dergisi s. 305'te yayımlanmıştır.

8 Şubat 2022 Salı

Adalet Dağıtılan Çöplük; Behala

 

İngiliz Gençlik Edebiyatı yazarı Andy Mulligan’ın sinemaya da uyarlanan kitabı Çöplük Tudem yayınları tarafından okurlarla buluşturulmuştu. Bugünlerde heyecanını hiç yitirmeyen, sinema tadında bir roman okumak istiyorsanız Mulligan’ın klasik sayılabilecek bu kitabını elinize alın ve hikâyeye kendinizi bırakın. Kitap sizi güney Asya ülkelerine doğru seyahate çıkaracak, ilk bakışta hiç de parlak olmayan bir yere Behala çöplüğüne, çöp karıştırarak geçimini sağlayan evsiz barksız, yoksul ailelerin ve çıplak ayaklı çocukların yanına, Raphael Fernandez, Gardo ve Sıçan’a götürecek.

Kitabın kahramanları on-on dört yaşları arasında, kendilerine göre kavrayış ve yetenekleri olan, Behala’da yaşayan üç çocuk. Büyük bir yaşam mücadelesi var Behala’da, koşullar oldukça sert. Çöp toplayıcılar kiloyla satılabilen plastiklerden arıyorlar ama çöplerden genellikle stuppa çıkıyor, yani insan dışkısı. Nadiren zenginlerin yaşadığı bölgelerden gelen çöplerde iyi şeylere rastlanıyor. Raphael bir gün, içinde cüzdan ve bir miktar para, harita, anahtar, kimlik, fotoğraflar olan mucizevi bir çanta buluyor. Parayı arkadaşı Gardo ile aralarında paylaşıyorlar. Ancak ertesi gün Behala’ya gelen polislerin çantayı bulana ödül vaat etmesi çocukların buldukları şeyin önemini kavramalarını sağlıyor. Raphael ve Gardo çantadan çıkan ipuçlarının izini sürerek bu gizemli olayın peşine düşmeye karar veriyorlar. Çantayı saklamak içinse kimsenin kuşku duymayacağı Jun-Jun’dan (Sıçan’dan) yardım istiyorlar. Sıçan onlara çantanın içindeki anahtarın Merkez İstasyonu’ndaki emanet dolaplarından birine ait olabileceğini söylüyor. Emanet dolabından çıkan şifreli mektup, çocukların merakını kamçılıyor. Üç kahraman, defalarca ölümle burun buruna geldikleri, belâlı, tehlikeli, heyecanlı bir maceranın içine düşüyorlar hatta Raphael işkence bile görüyor.

Çocuklar çantanın sahibi José Angelico’nun hayat hikâyesinin içinden geçerek, uluslararası yardım fonundan ülkeye gelen paraları zimmetine geçiren Senatör Zapanta’ya açtığı yolsuzluk davası yüzünden başı belâya girmiş olan mahkûm Gabriel Olondriz’e ulaşıyorlar. Mektuptan elde ettikleri bilgiler onları nasıl Colva Hapishanesi’ne götürdüyse, İncil sayesinde çözdükleri şifreler de Naravo Mezarlığı’nı işaret ediyor. Yıllardır hukuki yollarla çözülmeyen dava, bu cesur çocukların verdikleri amansız mücadeleyle mutlu sona ulaşıyor. Senatör Zapanta’nın yıllar önce halktan çaldığı paralar Angelico sayesinde ve çocuklar aracılığıyla halka geri dönüyor.

Roman beş ana bölümden oluşuyor. Alt bölümlerde hikâye, farklı anlatıcıların dilinden aktarılıyor. Bazı bölümler kahramanların ortak anlatımı. Behala’daki misyoner okulunun yöneticisi Peder Juilliard ve gönüllü sosyal hizmetli Olivia da anlatıcılar arasında. Olayların bu yöntemle aktarılması (üslupta bir değişim olmasa da) anlatım imkânlarını oldukça genişletmiş, kurguya çok yönlülük kazandırmış. Mulligan romanını gazete haberi ve mektup gibi farklı anlatım teknikleri de kullanarak sıkı bir mantıksal zincirle kurgulamış.  

Çöplük sınıf farklılıklarının uçuruma dönüştüğü, suç oranının yüksek ve sosyal adaletsizliğin, fırsat eşitsizliğinin zirvede olduğu ülkelerdeki yaşamı okura aktarması bakımından kıymetli bir kitap. Demokratik kuralların, adaletin olmadığı yerde hüküm süren politik oyunları, çirkinlik ve haksızlıkları gösteriyor. Olayın çözümlenmesi sırasında çocuklar hatta sokak insanları arasındaki iş birliği, dayanışma ve yardımlaşma da çarpıcı. Karanlık ne kadar koyuysa aydınlığa ulaşma çabası da o denli güçlü oluyor.


Çocukların inandıkları yolda her şeyi göze alışları, Peder Jullian’ı, Olivia’yı, polisi kandırışları; Sıçan’ın okul kasasından (sonrasında iade etseler de) para çalışı gibi hadiseler romanla ilgili didaktik kaygılar uyandırsa da her şeyin olumlu sona bağlanması bu kaygıyı gideriyor. Çocukların yaşadığı iyilik-kötülük arası iç çatışmalar hem roman gerçekliğini güçlendirmiş hem de insan aklına ve vicdanına uymayan kuralların geçerliliğini sorgulatıyor.

Henüz okumadıysanız yakın zamanda Çöplük’e gitmenizi öneririm, belki Olivia gibi çöp dağlarının üstünde gezinen Behala çocuklarına siz de âşık olursunuz.




Bu yazı Arka Kapak dergisinde yayımlanmıştır.







28 Kasım 2017 Salı

Gözsüz Balıkların Gözlerine Bakmak

Çocuk ve gençler için yazdığı kitaplarla çok sayıda ödül alan Amerikalı yazar Avi geç keşfettiklerimizden, dilimize az sayıda çevirisi yapılmış. Hayykitap tarafından Türkçe’ye çevrilip yayınlanmasının üstünden birkaç yıl geçmesine rağmen benim de okumakta geciktiğim kitaplardan biri “Balıkların Bununla Ne İlgisi Var?”. Avi’nin yedi öyküden oluşan eseri. Bugün artık çocuk ve gençlere yönelik çok sayıda kitap yazılıyor ama pek azı çocuk dilinden konuşup onların dünyasına yaklaşabiliyor, işte Avi bunlardan biri. Yazarın kendi hikâyesi de ilginç. Öğrencilik yıllarında özgün öğrenme güçlüğü yaşamış, başarısızlığını dikkatsizlik ve özensizliğe bağlayan büyüklerden çok çekmiş. Yazdıklarında çocuk ve gençlerin dünyasına bu kadar içeriden bakabiliyor oluşunu ve didaktizm peşine düşmeyişini belki geçmişteki bu ‘kusur’una borçludur, bilinmez.

Avi, yetişkin diline ve öğretisine, genel geçer kurallarına kafa tutan, büyükleri ters köşeye yatıran, aykırı ergenler için zaman zaman sertleşen bir dille ve sıradışı kurgularla yazmış bu kitaptaki öyküleri. Öykülerde yer alan yedi çocuk kahraman da 11-14 yaşlarındalar. Zaten o yaşlar, çocukluğun şekerli tadının bittiği, ışıltılı renklerin yavaş yavaş söndüğü çağlar. Kitaptaki çocuklar hayatın acımasız yüzüyle erken tanışmışlar; hemen hepsinin yürek burkan, hazin bir hikâyesi var. Hem kendilerine hem de hayatlarındaki yetişkinlere bir zamanlar bizim de sorduğumuz ama cevabını alamadığımız, sormamamız gerektiğine inandırıldığımız, cevapsızlıktan yorulup sormayı bıraktığımız sorular soruyorlar. Mesela ‘yapmak üzere olduklarımız gerçekten yapmak istediklerimiz midir, yoksa birinin bize yapmamızı söylediği şeyi mi yapıyoruz?’ gibi sorular... Tüm çocuklar gibi öykülerdekiler de aslında gerçeği en yalın hâliyle, oldukça net görüyorlar; yaşadıkları durumları anlamlandırma biçimleri ve sorunlarla baş etme yöntemleri kendilerine mahsus, en mühimi de büyüklerinkinden farklı.

Kitabın ilk öyküsünde -aynı zamanda kitaba adını veren öykü bu- mutluluğun ne olduğunu, sokakta karşılaştığı hasta bir dilenci üzerinden sorgulayan bir çocukla karşılaşıyoruz. Annesi Willie’ye dilencinin mutsuz olduğunu ve ona yaklaşmaması gerektiğini söylüyor. Oysa Willie o adama annesinden farklı bir gözle bakıyor ve başka bir dille ona yaklaşıyor, zarar da görmüyor ama annenin çocuğuyla dilenci arasındaki bu iletişimi anlaması mümkün değil. Willie’nin anlattığı, karanlık yüzünden görmeyi unutan “gözsüz balıklar” hikâyesi, öykünün mesajını oldukça çarpıcı hâle getiriyor. Kitabın ikinci öyküsünde ise kötülüğü meziyet sayan ama bir tesadüf sonucu başka bir insanı gözlerken, onun hikâyesini dinleyip içselleştirirken, bir bakıma kendini başka birinin aynasında izlerken büyüyen Matt Kaızer adlı bir çocuk var. Ne olduğunu daha doğrusu ne olmadığını bir başka kötüyle kendini kıyasladığında anlıyor Matt, aslında meselenin iyilik ya da kötülük olmadığını anladığı gibi. “Konuş Benimle”nin kahramanı, her gün aynı saatte, esrarengiz telefonlar alan ve zamanla telefondaki bilinmeyen kişiye iç dökmeye başlayan Maria isimli bir genç kız. Maria’nın abisi Brian, tıpkı yazar gibi ‘öğrenmeyi beceremeyen, kendine özgü’ biri. Ailesiyle yaşadığı sorunlar yüzünden evi terk etmiş ve kız kardeşi onu çok özlüyor. Bir diğer öyküde sınıfın zeki ve çalışkan öğrencilerinden Gregory’nin öğretmen Bayan Wessex’le yaşadığı bir sorun nedeniyle arkadaşları tarafından intikam almaya kışkırtılışı anlatılıyor. Haksızlık eden öğretmenine ders vermek isteyen Gregory’nin çocukça girişimi, olayın iç yüzünü öğrenmekle iyiliğe dönüşüyor ve öğretmeni de değiştiriyor. “Evcil Hayvanlar” öyküsünün kahramanı Ivy’nin evde kraliçeliğini ilan etmişken birden bire ölen bir kedisi var. Melek öyle bir kedi ki ölümden sonra bile hükmünü sürdürmeye devam ediyor. Önce arkadaşı Gölge’yi peşinden ölüme sürüklüyor, sonra kendisine hizmet etmesi için Ivy’yi de götürmeye geliyor. “İçinde Ne var?” öyküsünde okul ödevi olarak birbirinin tıpatıp aynı iki kutu yapan bir çocuğun başına gelenler anlatılıyor. Kutular benzerlikleri sebebiyle bir ölüm kalım meselesinin aracı hâline geliyorlar, ama onları yapan çocuğun zekâsı sayesinde sorun çözülüyor. “Şans Kurabiyesi” annesi ve babası boşanmış olan, babasının sorumsuzluğu yüzünden sıkıntılar yaşayan ve babasına bir ders vermek isteyen Parker’ın öyküsü. Anne ve babasıyla çıktıkları akşam yemeğinden sonra annesine “Senin için içimde sevgiden daha iyi bir şey var. (…) sana güveniyorum.(…) Bu da benim seni incitebileceğim anlamına gelir. (…) ben seni incitsem de sen beni incitmezsin.” diyor. Bir çocuğun gözünden sanırım anneliğin en güzel tanımı bu ifadeler.

Avi’nin okurunu derinlere çağıran sesini, önce büyüklerin duymaya ihtiyacı var. O bizi yanına bile yaklaşmaya korktuğumuz şeylerle, onların en sade hâlleriyle yüzleşmeye davet ediyor. Öykülerindeki, uyum yerine uyumsuzluk gösteren, itiraz eden, yeri geldiğinde acımasız olabilen çocuklarla yapıyor bunu. Onlarla tanışmalısınız. Mesela içinde hep koca bir hiç olmak korkusu taşıyan Danny’yi herkes tanımalı. Mutluluk, sevgi, bağlılık, sorumluluk, ayrılık, değersizlik duygusu gibi kavram ve durumlara çocuk gözünden bakmaya, hüsranı onların gözlerinden okumaya var mısınız? Bu biraz cesaret istiyor da. Çocukların bilmesini, düşünmesini pek istemediğimiz şeyler yazıyor bu kitapta. Ergenler bu kitabı, anlatamadıklarını dile getiren, onların sesi olan bir yazarın varlığına içten içe sevinerek okuyacaklar. Hatta bu kitabı çocuklara okutmasak mı? Evet evet, karanlık mağaralarda kör ama hâlinden memnun yaşamına devam eden balıkların bununla ne ilgisi var? 

Tuba Dere- Ayraç Dergisi s.96'da yayınlanmıştır.

Balıkların Bununla Ne İlgisi Var? -Avi- Çeviri: Şiirsel Taş- Hayy Kitap