#hepkitap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
#hepkitap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Nisan 2017 Salı

Yaşasın! Kopenhag’ın Kedileri

Bir kargo paketinden daha, görmeyi çok istediğim kitaplardan biri çıktı. Joyce’un torunu Stephan, dedesinin mektuplarını alınca benim kadar sevinmiş miydi, bilemem. Ben, çiçeği burnunda bir yayın evinden –Hep Kitap’tan- çıkmış, oldukça iyi bir baskıyla hazırlanmış, bu tarihî kitabı Kopenhag’ın Kedileri’ni elime alınca pek heyecanlandım.

Kitap Ulysses, Dublinliler, Sanatçının Genç Adam Olarak Portresi eserleriyle tanınan, geçen yüzyılın büyük şair ve yazarı James Joyce’un dört yaşındaki torunu Stephan’a postayla gönderdiği iki mektuptan biri. Anlaşıldığı üzere aslında basılmak üzere yazılmamış. Joyce gibi imgesel, lirik şiir dilini çok iyi bilen bir dedeyle torunu arasındaki konuşmalara, zamanla kurulmuş özel iletişime ve çağrışımlara dayanan iki kısa öykü bunlar. Mektuplardan ilki Kedi ve Şeytan adıyla birkaç yıl önce İletişim Yayınları’ndan çıkarak okurla buluşmuştu. Kopenhag’ın Kedileri, ikinci mektup. Her iki mektubun çevirisini de Celâl Üster yapmış[1]. Bu kitabın illüstrasyonları ise Casey Sorrow’a ait.

Mektupların bulunma ve yayınlanma hikâyesi de ilginç. İlk mektup daha önce İngiltere’de farklı yayın evleri tarafından birkaç kez resimlenip basılmış. İkinci mektup ise 2006 yılında Joyce Vakfı’na bağışlanan bir bavul dolusu yıpranmış kâğıt arasında bulunmuş.

Joyce mektuplardan önce, o sıralar bulunduğu Calvados’taki Mer kasabasından 4 yaşındaki torununa, büyükleri atlatmak için Truva atı gibi küçük bir hileyle, içi şeker dolu bir kedi göndermiş. İlk mektup olan “Kedi ile Şeytan”ın girişinde bundan söz ederek gönderdiği Beaugency kedisinin hikâyesini anlatmaya başlar. Mektupların ikisinde de kedilerin yer almış olması, torunu ile Joyce’un bu sevimli kahramanları çok sevdiklerini ve onlardan konuşmadan edemediklerini bize düşündürür.

İkinci mektup olan Kopenhag’ın Kedileri, 5 Eylül 1936 tarihli. Yazar, Mer’den sonraki durağı Kopenhag’tan da bir mektup yollamakta ama maalesef bu şehirden Stephan’a bir kedi gönderememektedir, çünkü Kopenhag’da hiç kedi yoktur. Şehirde balık ve bisiklet dolu olmasına rağmen kediler ve polisler ortalıkta görünmez. Çünkü Danimarkalı polisler tüm gün evlerinde yatıp purolarını tüttürerek kaymaklı süt –yani çocukların hiç sevmediği bir şey- içerler. Öyküde Kopenhag’ın polisleriyle kediler arasında karşılaştırmaya dayalı bir ilinti kurulur, illüstrasyonlar da bunu destekler. Polisler evlerinde yata dursunlar kırmızı giysili postacılar evlere, mektuplar, telgraflar ve kartpostallar taşımaktadır. (Kopenhag’ın bu kırmızı ceketli postacıları Joyce’un epey ilgisi çekmiş olmalı ki yalnız bu mektubuna değil Finnegans Wake adlı eserine de bir kahraman olarak girmiş.) Joyce, postacıların taşıdıkları mektupların içeriğinden de bahseder. Burada hem torunuyla kurdukları imgeler dünyasına, hem daha önceki mektubunda söz ettiği hileli Beaugency kedisine hem de zannımca mevcut sosyal yapıya göndermeler yapmakta, otorite karşıtı eleştirel bakışını da hissettirmektedir. Joyce şehre bir dahaki gelişinde yanında bir kedi getirecektir, çünkü kediler Danimarkalılara polislerden buyruk almadan karşıdan karşıya nasıl geçileceğini ve polislere de nasıl davranmaları gerektiğini öğretebilirler. Üstelik kediler sepetler dolusu balık varken asla kaymaklı süt içmezler.

Kopenhag’ın Kedileri soyut ve sembolik dille kaleme alınmış, bir küçürek öyküdür. Her ne kadar minik Stephan’a yazılmış olsa da tam anlamıyla bir çocuk öyküsü olduğu söylenemez. Tabii hemen şunu ekleyelim, alegorik olarak kurulmuş bu eğlenceli öykünün mesajlarını çözebilmek için Kopenhag’ın Kedileri’ni tekrar tekrar okuyup üzerinde düşünmek gerek. Bu kitabı bir defa okumakla bitiremezsiniz.




[1] http://kitap.radikal.com.tr/makale/haber/joyce-cevirmeni-oldum-sonunda-350673

Tuba Dere, Ayraç Dergisi, s.89'da yayınlanmıştır.

Kopenhag'ın Kedileri, James Joyce, hep kitap