çocukkitabı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
çocukkitabı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Şubat 2022 Salı

Adalet Dağıtılan Çöplük; Behala

 

İngiliz Gençlik Edebiyatı yazarı Andy Mulligan’ın sinemaya da uyarlanan kitabı Çöplük Tudem yayınları tarafından okurlarla buluşturulmuştu. Bugünlerde heyecanını hiç yitirmeyen, sinema tadında bir roman okumak istiyorsanız Mulligan’ın klasik sayılabilecek bu kitabını elinize alın ve hikâyeye kendinizi bırakın. Kitap sizi güney Asya ülkelerine doğru seyahate çıkaracak, ilk bakışta hiç de parlak olmayan bir yere Behala çöplüğüne, çöp karıştırarak geçimini sağlayan evsiz barksız, yoksul ailelerin ve çıplak ayaklı çocukların yanına, Raphael Fernandez, Gardo ve Sıçan’a götürecek.

Kitabın kahramanları on-on dört yaşları arasında, kendilerine göre kavrayış ve yetenekleri olan, Behala’da yaşayan üç çocuk. Büyük bir yaşam mücadelesi var Behala’da, koşullar oldukça sert. Çöp toplayıcılar kiloyla satılabilen plastiklerden arıyorlar ama çöplerden genellikle stuppa çıkıyor, yani insan dışkısı. Nadiren zenginlerin yaşadığı bölgelerden gelen çöplerde iyi şeylere rastlanıyor. Raphael bir gün, içinde cüzdan ve bir miktar para, harita, anahtar, kimlik, fotoğraflar olan mucizevi bir çanta buluyor. Parayı arkadaşı Gardo ile aralarında paylaşıyorlar. Ancak ertesi gün Behala’ya gelen polislerin çantayı bulana ödül vaat etmesi çocukların buldukları şeyin önemini kavramalarını sağlıyor. Raphael ve Gardo çantadan çıkan ipuçlarının izini sürerek bu gizemli olayın peşine düşmeye karar veriyorlar. Çantayı saklamak içinse kimsenin kuşku duymayacağı Jun-Jun’dan (Sıçan’dan) yardım istiyorlar. Sıçan onlara çantanın içindeki anahtarın Merkez İstasyonu’ndaki emanet dolaplarından birine ait olabileceğini söylüyor. Emanet dolabından çıkan şifreli mektup, çocukların merakını kamçılıyor. Üç kahraman, defalarca ölümle burun buruna geldikleri, belâlı, tehlikeli, heyecanlı bir maceranın içine düşüyorlar hatta Raphael işkence bile görüyor.

Çocuklar çantanın sahibi José Angelico’nun hayat hikâyesinin içinden geçerek, uluslararası yardım fonundan ülkeye gelen paraları zimmetine geçiren Senatör Zapanta’ya açtığı yolsuzluk davası yüzünden başı belâya girmiş olan mahkûm Gabriel Olondriz’e ulaşıyorlar. Mektuptan elde ettikleri bilgiler onları nasıl Colva Hapishanesi’ne götürdüyse, İncil sayesinde çözdükleri şifreler de Naravo Mezarlığı’nı işaret ediyor. Yıllardır hukuki yollarla çözülmeyen dava, bu cesur çocukların verdikleri amansız mücadeleyle mutlu sona ulaşıyor. Senatör Zapanta’nın yıllar önce halktan çaldığı paralar Angelico sayesinde ve çocuklar aracılığıyla halka geri dönüyor.

Roman beş ana bölümden oluşuyor. Alt bölümlerde hikâye, farklı anlatıcıların dilinden aktarılıyor. Bazı bölümler kahramanların ortak anlatımı. Behala’daki misyoner okulunun yöneticisi Peder Juilliard ve gönüllü sosyal hizmetli Olivia da anlatıcılar arasında. Olayların bu yöntemle aktarılması (üslupta bir değişim olmasa da) anlatım imkânlarını oldukça genişletmiş, kurguya çok yönlülük kazandırmış. Mulligan romanını gazete haberi ve mektup gibi farklı anlatım teknikleri de kullanarak sıkı bir mantıksal zincirle kurgulamış.  

Çöplük sınıf farklılıklarının uçuruma dönüştüğü, suç oranının yüksek ve sosyal adaletsizliğin, fırsat eşitsizliğinin zirvede olduğu ülkelerdeki yaşamı okura aktarması bakımından kıymetli bir kitap. Demokratik kuralların, adaletin olmadığı yerde hüküm süren politik oyunları, çirkinlik ve haksızlıkları gösteriyor. Olayın çözümlenmesi sırasında çocuklar hatta sokak insanları arasındaki iş birliği, dayanışma ve yardımlaşma da çarpıcı. Karanlık ne kadar koyuysa aydınlığa ulaşma çabası da o denli güçlü oluyor.


Çocukların inandıkları yolda her şeyi göze alışları, Peder Jullian’ı, Olivia’yı, polisi kandırışları; Sıçan’ın okul kasasından (sonrasında iade etseler de) para çalışı gibi hadiseler romanla ilgili didaktik kaygılar uyandırsa da her şeyin olumlu sona bağlanması bu kaygıyı gideriyor. Çocukların yaşadığı iyilik-kötülük arası iç çatışmalar hem roman gerçekliğini güçlendirmiş hem de insan aklına ve vicdanına uymayan kuralların geçerliliğini sorgulatıyor.

Henüz okumadıysanız yakın zamanda Çöplük’e gitmenizi öneririm, belki Olivia gibi çöp dağlarının üstünde gezinen Behala çocuklarına siz de âşık olursunuz.




Bu yazı Arka Kapak dergisinde yayımlanmıştır.







28 Kasım 2017 Salı

Gözsüz Balıkların Gözlerine Bakmak

Çocuk ve gençler için yazdığı kitaplarla çok sayıda ödül alan Amerikalı yazar Avi geç keşfettiklerimizden, dilimize az sayıda çevirisi yapılmış. Hayykitap tarafından Türkçe’ye çevrilip yayınlanmasının üstünden birkaç yıl geçmesine rağmen benim de okumakta geciktiğim kitaplardan biri “Balıkların Bununla Ne İlgisi Var?”. Avi’nin yedi öyküden oluşan eseri. Bugün artık çocuk ve gençlere yönelik çok sayıda kitap yazılıyor ama pek azı çocuk dilinden konuşup onların dünyasına yaklaşabiliyor, işte Avi bunlardan biri. Yazarın kendi hikâyesi de ilginç. Öğrencilik yıllarında özgün öğrenme güçlüğü yaşamış, başarısızlığını dikkatsizlik ve özensizliğe bağlayan büyüklerden çok çekmiş. Yazdıklarında çocuk ve gençlerin dünyasına bu kadar içeriden bakabiliyor oluşunu ve didaktizm peşine düşmeyişini belki geçmişteki bu ‘kusur’una borçludur, bilinmez.

Avi, yetişkin diline ve öğretisine, genel geçer kurallarına kafa tutan, büyükleri ters köşeye yatıran, aykırı ergenler için zaman zaman sertleşen bir dille ve sıradışı kurgularla yazmış bu kitaptaki öyküleri. Öykülerde yer alan yedi çocuk kahraman da 11-14 yaşlarındalar. Zaten o yaşlar, çocukluğun şekerli tadının bittiği, ışıltılı renklerin yavaş yavaş söndüğü çağlar. Kitaptaki çocuklar hayatın acımasız yüzüyle erken tanışmışlar; hemen hepsinin yürek burkan, hazin bir hikâyesi var. Hem kendilerine hem de hayatlarındaki yetişkinlere bir zamanlar bizim de sorduğumuz ama cevabını alamadığımız, sormamamız gerektiğine inandırıldığımız, cevapsızlıktan yorulup sormayı bıraktığımız sorular soruyorlar. Mesela ‘yapmak üzere olduklarımız gerçekten yapmak istediklerimiz midir, yoksa birinin bize yapmamızı söylediği şeyi mi yapıyoruz?’ gibi sorular... Tüm çocuklar gibi öykülerdekiler de aslında gerçeği en yalın hâliyle, oldukça net görüyorlar; yaşadıkları durumları anlamlandırma biçimleri ve sorunlarla baş etme yöntemleri kendilerine mahsus, en mühimi de büyüklerinkinden farklı.

Kitabın ilk öyküsünde -aynı zamanda kitaba adını veren öykü bu- mutluluğun ne olduğunu, sokakta karşılaştığı hasta bir dilenci üzerinden sorgulayan bir çocukla karşılaşıyoruz. Annesi Willie’ye dilencinin mutsuz olduğunu ve ona yaklaşmaması gerektiğini söylüyor. Oysa Willie o adama annesinden farklı bir gözle bakıyor ve başka bir dille ona yaklaşıyor, zarar da görmüyor ama annenin çocuğuyla dilenci arasındaki bu iletişimi anlaması mümkün değil. Willie’nin anlattığı, karanlık yüzünden görmeyi unutan “gözsüz balıklar” hikâyesi, öykünün mesajını oldukça çarpıcı hâle getiriyor. Kitabın ikinci öyküsünde ise kötülüğü meziyet sayan ama bir tesadüf sonucu başka bir insanı gözlerken, onun hikâyesini dinleyip içselleştirirken, bir bakıma kendini başka birinin aynasında izlerken büyüyen Matt Kaızer adlı bir çocuk var. Ne olduğunu daha doğrusu ne olmadığını bir başka kötüyle kendini kıyasladığında anlıyor Matt, aslında meselenin iyilik ya da kötülük olmadığını anladığı gibi. “Konuş Benimle”nin kahramanı, her gün aynı saatte, esrarengiz telefonlar alan ve zamanla telefondaki bilinmeyen kişiye iç dökmeye başlayan Maria isimli bir genç kız. Maria’nın abisi Brian, tıpkı yazar gibi ‘öğrenmeyi beceremeyen, kendine özgü’ biri. Ailesiyle yaşadığı sorunlar yüzünden evi terk etmiş ve kız kardeşi onu çok özlüyor. Bir diğer öyküde sınıfın zeki ve çalışkan öğrencilerinden Gregory’nin öğretmen Bayan Wessex’le yaşadığı bir sorun nedeniyle arkadaşları tarafından intikam almaya kışkırtılışı anlatılıyor. Haksızlık eden öğretmenine ders vermek isteyen Gregory’nin çocukça girişimi, olayın iç yüzünü öğrenmekle iyiliğe dönüşüyor ve öğretmeni de değiştiriyor. “Evcil Hayvanlar” öyküsünün kahramanı Ivy’nin evde kraliçeliğini ilan etmişken birden bire ölen bir kedisi var. Melek öyle bir kedi ki ölümden sonra bile hükmünü sürdürmeye devam ediyor. Önce arkadaşı Gölge’yi peşinden ölüme sürüklüyor, sonra kendisine hizmet etmesi için Ivy’yi de götürmeye geliyor. “İçinde Ne var?” öyküsünde okul ödevi olarak birbirinin tıpatıp aynı iki kutu yapan bir çocuğun başına gelenler anlatılıyor. Kutular benzerlikleri sebebiyle bir ölüm kalım meselesinin aracı hâline geliyorlar, ama onları yapan çocuğun zekâsı sayesinde sorun çözülüyor. “Şans Kurabiyesi” annesi ve babası boşanmış olan, babasının sorumsuzluğu yüzünden sıkıntılar yaşayan ve babasına bir ders vermek isteyen Parker’ın öyküsü. Anne ve babasıyla çıktıkları akşam yemeğinden sonra annesine “Senin için içimde sevgiden daha iyi bir şey var. (…) sana güveniyorum.(…) Bu da benim seni incitebileceğim anlamına gelir. (…) ben seni incitsem de sen beni incitmezsin.” diyor. Bir çocuğun gözünden sanırım anneliğin en güzel tanımı bu ifadeler.

Avi’nin okurunu derinlere çağıran sesini, önce büyüklerin duymaya ihtiyacı var. O bizi yanına bile yaklaşmaya korktuğumuz şeylerle, onların en sade hâlleriyle yüzleşmeye davet ediyor. Öykülerindeki, uyum yerine uyumsuzluk gösteren, itiraz eden, yeri geldiğinde acımasız olabilen çocuklarla yapıyor bunu. Onlarla tanışmalısınız. Mesela içinde hep koca bir hiç olmak korkusu taşıyan Danny’yi herkes tanımalı. Mutluluk, sevgi, bağlılık, sorumluluk, ayrılık, değersizlik duygusu gibi kavram ve durumlara çocuk gözünden bakmaya, hüsranı onların gözlerinden okumaya var mısınız? Bu biraz cesaret istiyor da. Çocukların bilmesini, düşünmesini pek istemediğimiz şeyler yazıyor bu kitapta. Ergenler bu kitabı, anlatamadıklarını dile getiren, onların sesi olan bir yazarın varlığına içten içe sevinerek okuyacaklar. Hatta bu kitabı çocuklara okutmasak mı? Evet evet, karanlık mağaralarda kör ama hâlinden memnun yaşamına devam eden balıkların bununla ne ilgisi var? 

Tuba Dere- Ayraç Dergisi s.96'da yayınlanmıştır.

Balıkların Bununla Ne İlgisi Var? -Avi- Çeviri: Şiirsel Taş- Hayy Kitap


25 Temmuz 2017 Salı

Çatıdan Dünya’ya Açılan Kapı

Bir yazar düşünün hep okumak istediğiniz kitaplar yazıyor. Mümkün mü? Benim gibi Behiç Ak hayranıysanız, mümkün. Onun kitaplarının hangisini elinize alırsanız alın, daha kapağını açar açmaz, nefis bir dille ve çocukluğa ait, çekim gücü yüksek tatlarla karşılaşırsınız. Hiçbirinin yaş aralığı yoktur. Karikatürist ve yönetmen kimlikleriyle de tanıyoruz Behiç Ak’ı. Kitaplarını kendi resimliyor. Çocuk dünyasının sırlarına vakıf, yazarak çizerek oyun oynayan, üretken -aynı zamanda bol ödüllü- gerçek bir sanatkâr o. Bize bildiğimiz, gözlemlediğimiz, bir parçası olduğumuz hayatı anlatıyor hep ama kendine özgü üslubuyla, ince ayar esprileriyle ve kendince dokunuşlarla, harika kurgular yaratıveriyor. Bu nedenle dizinin dibine oturup “Bu iş nasıl oluyor, hele bir anlatın.” demek istediğim yazarlardan Behiç Ak.

Sevgili yazarımız, Günışığı Kitaplığı’ndan çıkan son çocuk romanı Çatıdaki Gezegen’de okurlarını yüksek katlı apartmanların ve gökdelenlerin çatı katından yeryüzüne bakmaya çağırıyor. Sokaklarda oyun oynamayı, özgürce gezip dolaşmayı bilmeyen çocukların mahkum edildikleri yaşamdan bir nevi kaçış planı bu kitap. Her şeyin farkında olan, yetişkinlerin dünyasına, alışkanlıklarına direnen, yaşama başka renkler katan çocuklar var yine içinde. Kitabın kahramanı Serdar, modern dünyanın apartmanlarda yaşayan “paket çocuklar”ından. Hiçbir suç işlemediği hâlde sokağa çıkma yasağı ile cezalandırılmış, toprağa neredeyse hiç ayak basmıyor, gün yüzü görmüyor. Hayatında bilgisayar oyunları, sosyal medya, hayali ve sanal arkadaşlıklar var; gerçek ilişkiler yok. Her yere arabayla götürülüyor ama bu, Serdar’ın istediği bir şey değil. Anne ve babası onu böyle koruduğuna inanıyor.

Can sıkıntısından patladığı ve pazar temizliği işkencesinden kaçtığı bir gün komşularının kızı -çatıdaki adı Cerenimo olan- Ceren’le yaşadıkları evin çatı katına çıkıyor Serdar. Çatı katı ona hiç tanımadığı ama içine girince çok seveceği büyülü bir dünyanın kapılarını aralıyor. Hele terasa çıkınca şehrin ve Boğaz’ın ayaklarının altında halı gibi serildiğini görüyor. Herhangi bir yere yetişmek telaşı yaşanmayan, zamanın başka türlü geçtiği, hikâyesi olan bir yer çatı. Aşağıda olmayan, internet öncesi döneme ait şeyler, apartman sakinlerinin sokağa atmaya kıyamadığı ama kurtulmak istedikleri eşyalar, ‘özgür uçan tavuk’lar -Mançalı Asilzade Donkişot bile- hep orada. Kaptan Ahab’a öykünerek seyir defteri tutan eski bir apartman sakininin hatıra defterini bulmak, o vakte kadar ancak kısaltılmış biçimini okuduğu kitapların orijinallerine rastlamak ve şiirler okumak Serdar’ın hayatını değiştiriyor. Çatıdaki kitaplar sayesinde roman kahramanlarıyla yeniden tanışıyor. Don Kişot’a hayran kalıp bir süre onu taklit edince başı biraz derde giriyor. Çatının Serdar’ın hayatına getirdiği yenilikler bitecek gibi değil. Eski şapkalar giyip okula gitmek, kaybolanlar listesi tutmak ve sayı perhizi yapmak bunlardan birkaçı.

Bu gizemli dünyanın içinde Ceronimo ve Serdar yalnız da değil üstelik, onlar gibi çatıdaki gezegeni keşfedip müdavimi olmuş, yüzlerini görüp tanımadıkları ama işaretler alarak farklı yöntemlerle haberleştikleri, toplantılar yapıp kararlar aldıkları onlarca kişi bulunuyor, etraftaki evlerin çatı katlarında. Hatta bunların gizli bir kulübü bile var. Çatı, özellikle evinde kendini fazlalık gibi hisseden insanları davet ediyor. Çatı katı sakinlerinin en ilginçlerinden biri Öksüz Adam. Serdar onun sayesinde cesaretini toplayıp tehlikeyi göze alarak sokağa inmeye başlıyor. Yıllardır anne babasının kendisi adına taşıdıkları kaygıların ne kadar yersiz olduğunu görüyor böylece. Serdar sokağı keşfetse de çatı katının kendileri için anlam ve önemini kaybetmesini de istemiyor hatta Ceren, aşağıdaki herkesi çatı katına çıkarmak istiyor, tesadüfi bir olay da çocuklara yardım ediyor.

Sokağa çıkamayan çocukların çatıya çıkarak dünyaya açılma eylemidir Çatıdaki Gezegen. Eve, ailesine, internete bağımlı çocukların özgürleşme hareketi. Kitap aynı zamanda günümüz insanının yaşama bakışını da ironik biçimde ele alıyor. Bugünkü anlayışa ters, olmayacak şeylerden söz ediyor sanki. Düşsel unsurlar ve motifler taşıyor. Öte yandan bizi “böyle bir dünya mümkün”e inandıracak kadar sahici Çatıdaki Gezegen, diğer Behiç Ak kitapları gibi. Olmayacak işleri mümkün kılacak kadar umutlu. Çocukların kararlılık ve olgunluğunun bizi kurtaracağına dair inancımızı tazeliyor.

Tuba Dere, Ayraç Dergisi s.92'de yayınlanmıştır.

Çatıdaki Gezegen, Behiç Ak, Günışığı Kitaplığı